Covid 19 Sonrasına Dair

Gökhan Yiğit
1986 yılında Artvin’de doğdu. Artvin Anadolu Öğretmen Lisesi’nden sonra sırasıyla; Atatürk Üniversitesi Fizik Öğretmenliği bölümünden Yüksek Lisans derecesi ile, Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi bölümünden Yüksek Lisans derecesi ile, Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden Lisans derecesi ile mezun oldu. Çalışma hayatına 2013 yılında Türkiye İş Kurumu’na İş ve Meslek Danışmanı olarak atanarak başlayan Yiğit, 2014-2021 yılları arasında bir meslek derneği olan Danışmanlar Derneği’nin kurucu Başkanı olarak Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüttü. 26. ve 27. Dönemde TBMM’de Milletvekili Danışmanı olarak çalıştı. Halen Türkiye İş Kurumu’nda İş ve Meslek Danışmanı olarak çalışmaktadır. İngilizce bilen Yiğit, evli ve iki çocuk babasıdır.
26.10.2020
791
A+
A-

Covid 19 Sonrasına Dair

Yaklaşık bir yıldır dünyanın gündemi hastalığın adıyla Covid-19, hastalığa sebep olanın adıyla da Coronavirüs. Milyonlarca insanın öldüğü, daha fazlasının  da ağır/hafif semptomlarla atlattığı, herhalde yaşayan tüm insanların gördüğü tek uluslararası pandeminin tam da ortasındayız. Aylardır milyarlarca insan mecbur olmadıkça evlerinden çıkmıyor, çeşitli sebeplerle dışarı çıkmak durumunda olanlarda bilim-kurgu filmlerinden fırlamışçasına yüzlerinde maske ellerinde eldivenlerle, birbirleriyle sosyal münasebetlerini asgari düzeyde tutarak günlük yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyorlar.

Foucault, Bentham’ın meşhur panoptikon kavramlaştırmasını günümüz dünyasındaki iktidar ve birey ilişkisiyle analojilerken; herhalde bu ’’sürekli gözetleyen iktidara’’ en iyi örneğin de, milyonlarca kamerayla vatandaşlarının her adımını gözetleyebilen ve bu durumu da sosyal kredi sistemi şeklinde absürt bir adla pazarlama pragmatistliğinde bulunan, Çin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çin belki de bu inanılmaz izleme/takip etme altyapısı sayesinde (baya totaliter yöntemler uygulayarak) devletin kontrol etme keyfiliğinin sınırlarında adımlarla kendi adına pandemi sürecini kontrol altına alabildi. İngiltere ise Çin’in tam tersi bir yol izleyerek; başlarda özgürlük alanlarına çok müdahale etmeme, alınacak önlemleri ’’tercihe bırakma’’ şeklinde bir politika izledi. Salgının boyutlarının artması sonrası ise, Çin kadar olmasa da sokağa çıkma yasağı, seyahat yasağı, birçok işletmenin kapatılması vb. şeklindeki kısıtlamaları uygulamak durumunda kaldı. Burada dikkat çekici olan ise, ideal durumda devlet müdahalesi, devletin sınırlandırılması gibi birçok konuyu özgürlük tartışmaları çerçevelerinde tartışan birçok farklı görüşün hep bir ağızdan OHAL/sokağa çıkma yasağı gibi uygulamalar noktasında inanılmaz talepkar olmasıydı. Peki insanlar salgın dönemindeki bu refleksiyle bir değişim sürecinde olduklarını mı göstermekteydi bize, yoksa zaten kodlarında varolan özelliklerini mi bu olağandışı durumda dışa vurmaktaydı? İkinci seçeneğe daha yakın olduğumu ifade etmeliyim. Elbette değişen/dönüşen taraflarımızda olmaktadır, ama odak noktasına hayatta kalma refleksini alan tercihlerin daha içgüdüsel hareketler olduğu gerçeğini de gözden kaçırmamalıyız.

Covid-19 elbette başka birçok şeyi değiştirdi, dönüştürdü ve gelecekte de değiştirip dönüştürmeye devam edecek. Buna hiç şüphe yok. Belki de önümüzdeki birkaç yıl boyunca, bir yıl öncesinin gündelik standartlarının hiçbirini yaşayamayacağız. Yoğun kalabalıklı konserler; dostlarımızla muhabbetlerimizi artırdığımız yemekli organizasyonlar; sinema, tiyatro gibi birçok görsel sanat etkinlikleri; alışverişler; mitingler; şiir dinletileri; tecrübe paylaşımları; ödül törenleri; genel kurullar; seyahatler; tatiller ve sayamadığımız daha nicesi… Acaba insanı insan yapan şeyler miydi bu saydıklarımız, yoksa bize sunulan ve yaşamak haricinde pek de başka bir tercihimiz olmayan mevcut sistemin birer enstrümanları ve haliyle kimimizin kolaylıkla kimimizin de zorlukla terkedebileceği birer dünyevi araçlar mıydı? Saydığımız kısıtlamaların neredeyse tamamının tüketim halkasının birer parçası olduğu ilk bakışta dikkat çekecektir. Çünkü, üretimin durması gibi bir seçenek hiçbir zaman söz konusu bile olmayacaktır. Olmadı da zaten. Ülkelerin yönetilebilir olmaktan çıkmaması için üretimin her koşulda devam ettirilmesi elzemdir. Olağan zamanlarda da olağanüstü zamanlarda da vazgeçilmez olan üretim iken, dünyanın birçok ülkesinde sistemin tüketim üzerine kurulu olması ise sistemin en yaman çelişkisi olarak karşımızda durmaktadır. Üretiminden fazla yapılan tüketimler, ülkelerin ürettiğinin karşılığı olmayan güç indekslerine sahip olmaları ve maalesef neredeyse sadece tüketerek dünya sahnesinde rol belirleyici olmaya devam edebilenler, karşımızda duran problematiğin en önemli noktalarıdır.

Kabul etmek gerek ki, postmodern çağın insanının en başat özelliği tüketim odaklı bir organizma olması ve son 10-15 yıllık dönemin yeni armağanı sosyal medya ile beraber de her biri adeta birer ifşa/performans öznesine dönerek, Byung-Chul Han’ın kavramlaştırması olan şeffaflık toplumunun birer öğesi olmasıdır. Byung-Chul Han şöyle demektedir: ’’Performans/başarı öznesinin karşısında onu çalışmaya zorlayan ve sömüren bir tahakküm mercii yoktur. O kendisinin efendisi ve girişimcisidir. Ama tahakküm merciinin yok oluşu gerçek bir özgürlüğe ve zorlamadan kurtuluşa yol açmaz, çünkü performans öznesi kendini sömürür. Sömüren aynı zamanda sömürülendir de. Fail ve kurban burada birdir.’’ Bu kendi kendini sömüren günümüz insanının pandemi döneminde yaşadığı değişimler nelerdir pekala? Daha az mı sömürmektedir kendisini? Türkiye örneği üzerinden gidelim, etrafımıza bir bakalım. Mart ayının ortasından itibaren bir önceki bölümde saydığımız onlarca etkinlikten uzak yaşamaktayız. Korkuyla evlerine kapanan insanların sosyal medya kullanımlarında gözle görülür bir artış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz değil mi? Daha çok okumaya, daha çok düşünmeye, ailemiz ile daha çok zaman geçirmeye odaklanmamız gereken yerde, sosyal medyanın derin dehlizlerinde kaybolan yığınları artırmaya ve bu kara deliği hep birlikte büyütmeye devam etmekteyiz.

Üretimin kendi kendine yetme noktasındaki pozitif pozisyonuyla devam ettirildiği, tedarik zincirlerinin de başarıyla sürdürülebildiği bu dönemde refah devletinin en belirgin yanlarından olan ‘’bazı’’ tüketim alışkanlıklarının geçici bir süreyle rafa kaldırılmış olması bizlere pembe bir tablo izlenimi vermemelidir. Bu izole, deneysel hayatın kalıcı sosyolojik etkilerini beklemek, domino etkisiyle ülkelerin sarsıcı eksen kaymasına maruz kalacağını ummak büyük bir beklenti olmakla birlikte, bu tartışmaların asıl merkezinde olması gereken dünyadaki güç dengelerinin, bu süreçten ne derece etkileyeceğinin yordamasının yapılabilmesidir. Zira tüm dünyayı etkileyecek bir bilinç değişiminin yaşandığını söylemek hala  büyük bir iddia olacaktır.

Her ne olursa olsun, Covid sonrası dönem üzerine bugünden yapılan her türlü çalışma, fikir, tartışma muhakkak çok değerli olmaktadır ve bugün tüm bu tartıştığımız konuların baş müsebbibi olan küresel karar vericilerin mevcut statükolarının ne derece etkileneceğinin görülmesi dahi kıymetlidir. Bir anlam, güç, değer atfetme ve bir yerde inanç sistemi olan para mekanizması, sanal likitide bolluğu, spekülasyon ve manipülasyon üzerine kurulu piyasa mantığı gibi, güç kavramının en belirleyici öznesi olması gereken ’’üretim’’ kavramının yerine sahneyi işgal edenlerin yeni durumları her türlü ulusal ve uluslararası politikanın belirleyicisi olacaktır. Daha önce ifade ettiğimiz gibi ’’tüm dünyayı etkileyecek bir bilinç değişiminin yaşandığını söylemek’’ büyük bir iddia olmakla beraber; insan, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının bir süre eski seyrinde olmayacağı açıktır ve bu durumun sürekli olması halinde ise kendi içine dönecek ülke ve ekonomilerin mevcut kavramlarca daha totaliter değerlendirileceği şüphe götürmemekle beraber, küreselleşmenin özellikle kültürel miraslara ve manevi değerlere yönelik yaptığı yıkıcı faaliyetlerin azalması anlamında insanlara daha fazla özgürlük vaad edebilmesi de pekala mümkündür? Birey ve ülke olarak odaklanmamız gereken ise, hiç şüphe yok ki her alanda daha çok çalışma ve üretim olmalıdır. Son söz; geleceğin en belirleyici öznesi “üretim” olacaktır, Pandemi değil.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.