Asırlardır gündemi meşgul eden konu: Din Eğitimi
Asırlardır gündemi meşgul eden konu: Din Eğitimi
İnsanlığın dünyada var olduğu andan itibaren Allah’ın ona bahşettiği en önemli özellik olan aklının onu yönlendirmesiyle sürekli aradığı beni kim yarattı sorusunun cevabı olarak ortaya çıkan inanma isteği ve sistematiğin, nesillere aktarılması ihtiyacının bir sonucu olarak ortaya çıkan din eğitimi, yüzyıllardır bütün toplumlarda tartışa gelmektedir.
Yakın bir zamanda da sonuçlanacak gibi gözükmemektedir. Bunun da en temel nedeni, bu alanda kendini yetkin gören kişi ya da kurumların kendi temsil ettikleri sistematiği mutlak doğru ve tatbik edilmesi gereken bir değerler bütünü olarak görmesi, bunun dışında hiçbir şeyi kabul etmemeleridir. En iyisini, en doğrusunu, en güzelini biz biliriz, bizim dışında olanlar sizi iyiliğe değil kötülüğe götürür anlayışı ve tutumu toplumlarda derin fay hatlarına neden olmaktadır. Bu fay hatlarının harekete geçmesiyle başka bir ifadeyle parçalanmasıyla özellikle din eğitimini okul dışında bir yerde alan insanlar, aynı dine ve inanca sahip olsalar da görüş ayrılıklarından dolayı birbirlerinin kanlarını dökmekten keyif alacak hale gelebilmektedir.
Şüphesiz ki yaşadığımız çağ özgürlüklerin ve hakların hâkim olduğu bir çağ, bundan dolayı hemen herkesin ağzına bu kavramlar pelesenk olmuş durumda. İdeolojik ve politik hedefleri bilimin ve ilimin önünde tutarak hak ve özgürlük temelinde din eğitiminin bu ya da şu şekilde olmasını istemenin ve bu minvalde resmi ya da gayrı resmi şekilde faaliyet yürütmenin bir milleti nereye götürebileceğinin farkında mıyız? Kanaatimce, Hayır…
Bu noktadan hareketle özellikle AK Partinin seçim vaatlerinin sonucu olarak 2003 yılından itibaren Türkiye’de hâkim olmayan başlayan yasakların kaldırılmasının bir sonucu olarak din eğitimi veren sivil toplum kuruluşları daha fazla görünür olmaya başlamasının bir sonucu olarak din eğitimi veren yapılanmalar daha sık sorgulanmaya başlanmıştır.
Bu sorgulamanın bir sonucu olarak ortaya konan tespitlerin birçoğuna katılmamak mümkün değildir. Şüphesiz ki bir milletin, en kıymetli hazinesi çocuklar olduğu için onların ihtiyaçlarının en doğru şekilde karşılanması için devletin düzenleyici işlem tesis etmesi gerekir.
Devlet erkini kullanan otoriteler her türlü riski gözetip milleti oluşturan unsurların değerlerini bilimsel kıstaslara göre değerlendirdikten sonra politikalar üreterek uygulamalıdır. Kendi yapması gereken hizmeti başka bir yapı ya da yapılara havale edip onların üzerinden bu hizmetin yapılmasını beklemek kayıp bir neslin yok olmasına neden olarak devletinde sonunu getirebilir. Tarihte bunun onlarca acı örneği vardır. Bundan dolayı sonradan eyvah dememek için din eğitimi veren bütün kurumların uyacağı prensipler belirlenerek bunun dışına çıkan hemen herkesle mücadele edilmesi gerekmektedir. Kanaatimce burada İspanya’nın Toledo şehrinde 2008 yılında, Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu tarafından kabul edilen ilkeler bize kaynaklık edebilir. Dinler ve İnançların Öğretimi Hakkında Yol Gösterici Toledo Prensipleri, şunları talep etmektedir:
1. Dinler ve inançların öğretimi adil, doğru ve ilmin sesine dayandırılarak yapılmalıdır.
2. Din öğretiminde iyi bir müfredat kadar bu müfredatı uygulayacak, dinin bireysel ve toplumsal fonksiyonlarına vakıf, iletişim yetenekleri gelişmiş, dini özgürlüklere ve karşılıklı anlayış ruhuna saygılı öğretmenlerin yetiştirilmesi de önemlidir.
3. Dinler ve inançlar hakkında öğretim yapmak önemli bir sorumluluktur fakat bu öğretim öyle bir tarzda olmalıdır ki; ailelerin ve dini ya da inançsal organizasyonların art arda gelen nesillere, değerleri aktarmadaki rolünü zayıflatmamalı ve yok saymamalıdır.
4. Farklı seviyelerde danışma birimleri kurmak için gayret sarf edilmeli, böylece öğretmen yetiştirmede ve öğretim programlarının hazırlanmasında, uygulanmasında farklı paydaşları dâhil etmek için kapsayıcı bir yaklaşım benimsenmelidir.
5. Dinler ve inançlar hakkında yeterince objektif olmayan öğretim durumlarında bunun daha adil ve tarafsız bir hale getirmek için gayret sarf edilmelidir. Ancak bu mümkün olmadığında ya da başarılamayabileceği durumlarda velilere ve öğrencilere muafiyet hakkı vermek tatmin edici bir çözüm yolu olabilir.
6. Din eğitimi programı, ders kitabı ve eğitim materyali hazırlanmasında dini veya dini olmayan görüşler; kapsayıcı, adil ve saygılı bir tarzda göz önünde bulundurulmalıdır.
7. Öğretim programı, dinler ve inançlar hakkındaki çalışmalara dengeli bir yaklaşımı sağlayabilmek için kabul görmüş profesyonel standartlara uyumlu olarak geliştirilmelidir.
8. Dinler ve inançların öğretimine yoğunlaşan programlar, din ve inanç ile ilgili kritik tarihi ve çağdaş gelişmelere dikkat etmeli, evrensel ve yerel meseleleri yansıtmalıdır.
Bu ilkeler doğrultusunda verilen bir din eğitimiyle çocuklarımız, kendini gerçekleştirmede dinin katkısından yararlanabilirler, toplumsal hayatın dini boyutuna uyum sağlayabilirler, dinin evrensel boyutunu kavrayabilirler, dini aslına uygun öğrenebilirler, kültürün dini boyutunu algılayıp benimseyerek onu ilerletecek güce sahip olabilirler, ahlaki alanda dinin katkılarından faydalanabilirler.