ÖĞRETMEN VE ÇOCUK

İsmail Akbıyık
21-07-1977 yılında İstanbul Üsküdar'da doğdum. Aslen Çankırı-Ilgazlı'yım. İlk ve orta öğrenimimi Bitlis ve Karabük'te liseyi Çankırı -Çerkes'te 19 Mayıs Lisesinde bitirdim. Lisans ve tezli yüksek lisansı Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde yaptım. Meslek yaşamıma Konya ili Kulu ilçesinde öğretmen olarak başladım. Ankara'da çeşitli okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptım daha sonra Çalışma Bakanlığına bağlı CASGEM başkanlığı yaptım. Şu an Çalışma Genel Müdürlüğünde kariyer uzman olarak görev yapmaktayım. Çeşitli STK larda kuruculuk ve yöneticilik yapmaktayım. İngilizce ,orta düzeyde Almanca ve Osmanlıca bilmekteyim. Evli ve iki çocuk sahibiyim.
16.11.2020
747
A+
A-

Mevsim sonbahar, aylardan Eylül ve artık doğa kışa hazırlık yapıyordu, şimdiye dek tek değerli varlığı olan anne ve babasının yuvasından uçup bir okulun bahçesine konma vakti gelmişti çocuğun… Çocuk ürkekti, korkuyordu, çekiniyordu, şimdiye kadar onu yaradan Allah onu anneye ve babaya emanet etmişti. O yaşamı boyunca bu ikisi ile hayatını sürdüreceğini zannediyordu, ama okulun bahçesine konduğunda bir güvercin esnekliği ile etrafına bakıyordu. Bir anda bir el değdi çocuğa, bu annesinin eliydi.

Çocuk gözleri ile baktı; bir kişi duruyordu karşısında; iyi giyimli, güzel konuşan, sıcak bakışları ile çocuğu etkilemişti. Tereddüt etti, annemin elini bırakıp bu eli tutsam ne olur kararsızdı çocuk. O kişi, çocuğum “senin ismin ne tut bakalım elimi” dedi. Çocuk ürkek gözleri ile annesine baktı, annesi gözleri ile onay verdi. Çocuk öğretmeninin elini tuttu; “aman Allah’ım” dedi çocuk içinden, annemin sevecenliği ve sıcaklığı bu elde vardı. Bu el onu yıllarca kucaklayacaktı, çocuk mutlu oldu, ismini söyleyiverdi. Rahatlamıştı, öğretmeni onu rahatlatmıştı. Öğretmen “haydi sınıfa!” dedi. Tereddüt etmeden çocuk sınıfa geçti ve kendi gibi çok arkadaşla karşılaştı. Hepsi onun gibiydi. O merhametli el tekrar çocuğa dokundu. “Sen burada oturacaksın” dedi ve bizim çocuğun hikayesi başladı.

Bu hikaye yıllarca devam etti, öğretmeni bu çocuğu unutmamıştı, çocuk vefalı idi, öğretmenini hiç unutmamıştı, ḳasım ayında hep öğretmenini arar, müsait olduğunda onun yanına gider, kendini güvende hissederdi.

Çocuk büyümüştü artık, çok şeyler öğrenmişti. Peygamberimizin; “Beşikten Mezara Kadar İlim Öğreniniz.”, Hazreti Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum”, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘ün “Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” bunları öğrendikçe öğretmenine karşı muhabbeti arttıkça artıyordu.

Çocuk büyüdü; iş güç sahibi olmuştu. Çocukları olmuştu; onlarda baştaki serüveni yaşamaya başladılar. Bir gün bir haber geldi, sevgide çok üstün olan öğretmeni vefat etmişti. Ona son görevini yerine getirirken çocuk dudaklarından mırıldandı, “annemin yerini tutuyordun sende gittin” dedi öğretmenim.

Evet çocuk sarsıldı, yaşı ne olursa olsun sarsılmıştı. Bir kaç yıl sonra bu acıya dayanamayarak kendide vefat etti. İşte vefa, işte değer.
Tüm öğretmenlerimizin ellerinden öper, vefat eden ve şehit olan öğretmenlerimize Allah’tan rahmet dilerim.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.