Toplum Olarak Yakalandığımız Pandemi: Ahlaksızlık

İsmail Akbıyık
21-07-1977 yılında İstanbul Üsküdar'da doğdum. Aslen Çankırı-Ilgazlı'yım. İlk ve orta öğrenimimi Bitlis ve Karabük'te liseyi Çankırı -Çerkes'te 19 Mayıs Lisesinde bitirdim. Lisans ve tezli yüksek lisansı Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde yaptım. Meslek yaşamıma Konya ili Kulu ilçesinde öğretmen olarak başladım. Ankara'da çeşitli okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptım daha sonra Çalışma Bakanlığına bağlı CASGEM başkanlığı yaptım. Şu an Çalışma Genel Müdürlüğünde kariyer uzman olarak görev yapmaktayım. Çeşitli STK larda kuruculuk ve yöneticilik yapmaktayım. İngilizce ,orta düzeyde Almanca ve Osmanlıca bilmekteyim. Evli ve iki çocuk sahibiyim.
22.02.2021
1.042
A+
A-

İki yıldır hayatımızın bir parçası haline gelen pandemi yani covid insanlığı sağlık yönünden tehdit ederken, sosyal ve dini yaşantı açısından pandemiye dönüşen ve toplumu neredeyse çökertme noktasına getiren ahlaksızlık virüsünü de bu yazımızda bir nebze anlatmaya çalışacağız

Bir toplumu inşa eden, onun ilişkilerine yön veren en etkili unsurlardan biride ahlakdır. Bu değer insanoğlu yaratıldığından itibaren gündeme düşmüş ve insanoğlu yaşadıkça, ahir zamana kadar da gündemden düşmeyecek bir değerdir.

Tüm dinler ahlak değerini öncelikle vurgulamışlar, insanın ahlakla ilişkisini, nasıl olacağı konusunu irdelemişler ve uygulamada da bu değerin yaşanmasını istemişlerdir. En son hak din İslam bunun metodunuda en güzel şekliyle sunmuş ve insandan yaşanmasını istemiştir

Ahlak öncelikle toplumu oluşturan bireylerin birlikte benimsedikleri, tercih ettikleri, isteyerek uyum gösterdikleri davranış biçimi ve huylar olarak tanımlanmaktadır. Bu kurallar tarih boyunca değişmez ve sabittir. Takii daha iyisi, insan ve toplumun gelişimine daha uygununun ortaya çıkmasına kadar (Ulusoy,yılmaz;ahlak makalesi)

İyilik, doğruluk, sorumluluk, dürüstlük, erdemlilik gibi nitelikleri kapsayan ahlak toplumda olmazsa olmaz ve toplumu bir arada tutan bir yapıdır.

Toplum olarak bu kadar değerli bir olguyu nasıl olduda yitirdik? Millet olarak inancımızın gereği olarak da genlerimize ilmek ilmek işlenmiş bu değerler örüntüsünü nasıl olduda kaybettik?

Bu sorulara cevap bulması gereken akademi dünyası, ilahiyatçılar, felsefeciler, sosyologlar, psikologlar da cevabi bir çalışma ortaya koyamamakta, çözümde sunamamaktadırlar.

Toplum olarak vicdanımızı kaybettik vicdan iyiyi, kötüyü, haklıyı haksızı ayıran bir bilinç türü olarak tanımlanmaktadır (Çalık,T). İyi ve kötüyü, haklıyı, haksızı, pragmatist, bencil bir düşünceyle ayırmaya kalkıştığımızda önümüze Ahlaksızlık gibi bir illet, güncel tabir ile virüs ortaya çıkmaktadır.

İslam dininin doğuşunda aslında adında olduğu gibi barışı getirmek, ahlaki olarak çökmüş, güçlünün ahlaki değerlerinin hâkim olduğu bir toplumu dönüştüren ahlakını yitirmiş bir toplumu düzeltmeyi ve yaratıcının kendi varlığını tanıması için görevlendirilen peygamberimiz ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim dememiş miydi?

İslam, toplum arasındaki sevgiyi göz önünde bulundurduğu gibi kişinin ahlakının temizliğinede önem verir. Ahlaklı ve vicdanlı olan birisi haram yiyemez(Kutub, Seyyid).

Güzel ahlak; samimiyet, ihlâslı olmak, cömertlik, kimseyi üzmemek, dürüst olmak demektir. Güzel ahlak; genişlikte ve darlıkta insanları razı etmeye çalışmak demektir. Allahın rızasını kazanmak demektir. Hakkaniyetli olmak kimseyi küçük görmemek demektir. Güzel ahlak yaratını düşünerek yaratılanı hoş görmek yaratılanın eziyetlerine sabır göstermek demektir.

Güzel ahlak, vicdan demektir bunları sıralarken şuan topluma baktığımızda bu değerlerin aşındığı, bu değerlerin içinin boşaltıldığınıgörmekteyiz, toplum olarak yazımızın başlığında olduğu gibi ahlaksızlık toplum içine girmiş ve sinsi bir kurtçuk gibi değerlerimizi kemirmektedir.

Geride bıraktığımız yirminci asır da ve içinde bulunduğumuz yirmi birinci asırda antikçağdan itibaren ortaya çıkan ahlak telakkilerinin etkisi görülmektedir. Özellikledeinsanı dinin değerlerinden, inançtan uzaklaştıran ahlak teorileri, batı ülkeleri ve onların paydaşları üzerindeki etkisini sürdürmektir.

Fransız yazar Frederich Paulhan ahlakın ahlaksızlığı adlı kitabında; hürriyet i en çok isteyenler susturulmuş olanlardır fakat bunlar başkalarını yenince onlara hürriyet vermezler(Çalık,T. Yeni düşünce).

Bernard de Mandaville kendini beğenmişligin para ve mal hırsının, lükse ve eğlenceye düşkünlük gibi fenalıkların, eylemlerinin zorunlu olan güdüleri olduğunu söyler bunlarsız bir toplum ne zengin olabilir, ne icat ve keşiflere varılabilir, ne de ticaret ve sanayii gelişebilir. Ona göre doğal insan erdemli değil egoist insandır. Ona göre ahlak, kendimizi herkesten üstün tutma çabası ile bunun okşamasında doğan bir şeydir(Gökberk,s:372)

Çağımızda baktığımızda medeniyetin maddi yönü, teknolojik boyutu baş döndürücü bir şekilde ilerliyor, ahlakta ise ilerleme değil gerileme var.

Yüzyılımız da insanın en çok ihtiyaç duyduğu ahlaki değerlerin yerini kişiye göre değişen menfaat ve faydacı (pragmatizm) gibi insanı sömüren davranış biçimleriyerleşmiştir. Bu ahlaksızlık sorunu çözülmediğimüddetçe uluslararası barış da sağlanamayacaktır

Dünya da sahte değerler yerine gerçek değerler manzumesi olan ahlak olgusunu yerleştirdiğimiz de, ne savaşlar kalacaktır, ne de sahte insanlar, ne de sahte Yapılar, hiçbiri ahlak karşısında duramayacaktır.

Eric Fromm yapmış olduğu uygarlık eleştirisinde; insanoğlunun tekniği ve maddi tüketime tek taraflı ağırlık vermekle kendisiyle ve hayatla olan bağını yitirdiğini dikkat çekerek” dinsel inancını ve ona bağlı insanca değerleri yitirince teknik ve maddi değerler üzerinden yoğunlaştı, derin coşkuları duyma kabiliyetini bu da duyguların getirdiği sevinç ve üzüntüyü duyma kabiliyetini yitirdi”(From,Erich;UmutDevrimi ).

Ahlak değerini; ilahi bir otorite belirleyemeyince onu insanların aklı, nefsanî arzuları, menfaati, hazzı, lezzeti belirlemektedir. Bu gayri ahlaki düşüncelerin etkisinde kalan, hiçbir sınır tanımayan herkesin her istediğini yapabilmesini sağlayan, faydacı ve zevk ahlakına uyan kimseler, başkalarına da, kendilerine de zarar verir duruma gelmişlerdir. Bu zararlar içinde; soygunlar, cinayetler, tecavüzler, zulümler, uyuşturucu kullanımı ve ticareti de sayılabilir. Bunun olumsuz etkileri fert, aile, toplum ve genel olarak dünyada açık bir şekilde görülmektedir. Evrensel olarak ahlakın temeli kabul edilen “kendine yapılmasını istemediğin bir davranışı sende başkalarına yapma “ prensibini, peygamberimiz (S.A.V ) de asırlar öncesinde kendisi için sevip istediğini başkası içinde sevmeyen, istemeyen bir kimsenin iman etmiş olamayacağını dile getirmiştir(müslim,sahih,iman71-72).

Kur’an-kerim de bahsedilen, herkesin kabul ettiği, fertlerin, ailelerinin ve toplumun menfaatine olan yok edilmesi gereken kötü ahlak kodlarıda vardır bunlar; yalansöylemek, sefahat, azgınlık, nankörlük, israf, cimrilik, ümitsizlik, başa kakmak, tecavüz, kibir, fuhuş ve zina, kumar ve içki gibi hususlardır (Yargıcı,A.s.14-26).

Günümüz dünyası bu sorunların yaşandığını açık bir şekilde gösteriyor, Kurallar var, kodlar var, ilkeler mevcut ama bunları uygulatacak güç yok. Bu yüzden insanlar sanki kendilerine hiçbir kutsal kitap gelmemiş gibi davranıyorlar, bu ilkeler, kodlar bir tarafta toplumda haksızlıklar, zulümleri ve tecavüzleri engellemiyor. Kuran ahlak kodlarını teoriden pratiğe geçirecek kaynağı da göstermektedir bunlar Allah inancı, Ahiret inancı, Allah sevgisidir. Çağımızda ahlaksızlık hastalığından kurtulmak için Kur’anı kerim in evrensel ahlak kodlarını sosyal hayatımızda uygulanabilir kılan Allah sevgisi ve ahiret inancına dönmekten başka bir çaremiz yoktur.

Ahlaki değerlerin geçerli olduğu bir toplum olma ümidi ile yeni bir yazımızda buluşmak dileğiyle.

   İSMAİL AKBIYIK

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.