Neden Böyle?!

14.04.2021
763
A+
A-
Neden Böyle?!

Ülkemizin hepimizin malumu pek te iç açıcı olmayan eğitim durumundan ve Uluslararası sınavlardaki yerimizden bahsederken arka sıralarda oturan, derslere de çok fazla ilgi alaka göstermeyen bir öğrencim el kaldırarak söz istedi. 

– “Evet oğlum söyle, ne soracaksın” dedim.

– “Hocam durumumuz kötü bunu anladım ama neden böyle?”

– “Öğrencilerimiz senin gibi olursa, durumumuzda böyle olur “dedim. Tabi ki bu cevap öğrencinin sorusunun gerçek cevabı değil sadece geçiştirme bir cevaptı. Soru güzel bir soruydu. Öğrenci çok önemli bir noktaya değinmişti. Haklıydı da “ Teşhisi biliyoruz hocam bize tedaviyi söyle” diyordu. Şimdi bu öğrencinin sorusunu cevaplamaya çalışalım: “Neden böyle”

Milli Eğitim Temel kanununu okuduğumuzda vay be deriz, adam yazmış ama ne yazmış. Gerçekten çizdiği hedef, tarif ettiği yaklaşım eğitim adına ideal olandır. Eğitim programlarımıza göz geçirdiğimizdeyse şaşkınlığımız bir kat daha artar. “Eksiği yok fazlası var” deriz. Müfredatlar yine öyle. Eğitim araç gereçlerini incelersek merkezi ya da ücra okul farkı olmadan çoğu sınıfta akıllı tahtalar, internet altyapısı ve diğer donanımlar görürüz. Eğitim ordusu olarak ta milyonu aşan öğretmen sayımızla büyük bir güç sayılırız. Dönüp bir de “Şu Eğitim Şuralarında ne konuşulmuş acaba ?” diye araştırdığımızda “Hakikaten adamlara helal olsun bu işi biliyorlar deriz.” Peki soruyorum biliyorsak “Neden böyle?!” Neden bu güç, imkan ve kabiliyetlerimizi hedefe doğru yönlendiremiyoruz ?

Ekonomi olsun, tarım , sağlık, bilim, hukuk, sosyal alan olsun tümünde olan sorunlarımızın uzun vadeli ve en etkili çözümleri eğitimde ise bu soruya hepimiz kafa yormalıyız. Gelelim cevaba şimdi:

Devlet yollar yapabilir, köprüler, devasa projeler, mega yapılar, gökdelenler, camiler, rekor düzeyde barajlar, rekor hıza ulaşan trenler ve daha fazlası.. Bunları yapıyor zaten ancak aynı felsefe, aynı mantıkla eğitimi yapılandıramaz, beyhude kalır bu çabalar. Çünkü eğitim öğretim faaliyetleri bilimsel temelde ele alınması gereken, insan odaklı yaklaşımla analiz edilmesi gereken, ince elenip sık dokumak gerek bir alan. Kısa sürede ve kesin sonuç değil, uzun süreçli ve sabır gerektiren bir alan. Taktiksel değil, stratejik düşünülmesi gereken bir alan. Sihirli çözümü olmayan bir alan. Eğitimin içine züccaciye dükkanına dalan fil misali dalınırsa kırıp döküp, yıkıp ezip camı çerçeveyi vitrini aşağı indiririz. Eğitim işleri bir heykeltraşın heykeli, isabetli ve hassas çekiç darbeleriyle yontması gibidir. Kısa vadeli sonuçlar yerine uzun vadeli hedeflere ve uzun vadeli çıktılara odaklanmak gerekir. Biz ise bu sene yaptığımız değişikliğin meyvesini ertesi sene toplayalım istiyoruz. Bunun için yapılan sık değişiklikler sonucunda da sistem laçkalaşmaktadır, sistemsizlik alıp başını gitmektedir. Onun için bir değişiklik yapacaksak eğer  insan odaklı, sosyal ve psikolojik yaklaşıma dayalı olmalı ayrıca bu uygulamaların sonucunu da uzun bir müddet sabırla beklemeliyiz.

Yine yukarıda bahsettiğim Milli Eğitim Temel Kanunumuz, eğitim programlarımız, müfredatlarımız, Eğitim Şurası hedefleri hepsi teorik ve kağıt üzerinde çizilen, uygulama ile aralarındaki makasın hayli açık olduğu konular. Bunların hepsini uygulayan insandır. O insan bunları özümsemeden ben yaptım oldu ile olmuyor ne yazık ki. 

Bir milyonu aşan öğretmen sayımız, on yedi milyonu aşan öğrenci sayımız, donanımlarımız, alt yapılarımız da birer niceliktir oysa bu nicelikleri niteliğe yani kaliteye ve verime dönüştüremezsek faydası olmayacaktır.

Diğer bir husus ise eğitimde disiplinin bozulmasıdır. (Disiplin demek dayak demek değil, düzen demektir. Kural demektir.)

Her kavramı yanlış anladığımız gibi özgürlük kavramını da yanlış anlıyoruz. Özgürlükten anladığımız canımız nerde ne istiyorsa öyle davranmak oluyor ki bu çarpık zihniyetimiz disiplinsizliğe sebep oluyor. Öğrencinin özgürlüğü ile kurallar ve öğretmenin yetkisi arasında bir denge kurulmalıdır. Öğretmenin itibarlı ve yetkili olup elinin güçlü olması kendisi için değildir, en başta daha etkili ve daha verimli bir eğitim için gereklidir. Hal böyle iken her fırsatta öğretmenin itibarını zedelemek, en ufak şikayette hemen soruşturmalar açmak eğitimcilerin moral motivasyonunu kırmaktan başka neye yarar?! Okul disiplin yönetmeliği yeniden güncellenip üstelik işler hale getirilmelidir. Acilen hem de.

Sınıf geçme ve notlar konusu ise daha can sıkıcı bir sorun. Herkesin belge aldığı, notların şişirilip balona döndüğü, çalışanla çalışmayanın, emek verenle vermeyenin ayırt edilmediği sadece müşteri memnuniyeti zihniyetiyle notların verildiği bir yerde tabi ki nitelik aramak ta beyhude çaba olur. Bu konuda objektiflikten çok uzaklaştık. Kendi deneyimlerimden yola çıktığımda şunu söyleyebilirim; gerçekçi bir sınav yapıp gerçekçi notlar vermeye çalıştığımda idarenin nezdinde veya velinin gözünde kötü öğretmen olunuyor. Kendi sözümle özetlersem eğer “Kalitenin olmadığı yerde kalite ölçütü bizzat kalitesizlik oluyor.” Bu da kan ağlayan bir yaramız. Acilen bu algıyı düzeltmeli, bu enkazı kaldırmalıyız. Notlar, belgeler, sınıf geçme ve başarı konusunda objektif olmalı, öğretmenlere bu anlamda alan tanımalıyız.

Konuya kaldığım yerden diğer yazımda devam edeceğim.  

Herkese saygı ve sevgiler

Sağlıkla kalın

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.