Ana Yürekli Baba Öğretmen Akif İnan 5

25.10.2021
714
A+
A-
Ana Yürekli Baba Öğretmen Akif İnan 5

“Çağı kurtarmanın bir eylemidir. 

Çağ dışı görülen ilgimiz bizim.”*

İz bırakan öğretmen olmanın ete kemiğe bürünmüş halidir M. Akif İNAN. Gazi Eğitim Enstitüsünden öğrencisi Osman Çeviksoy anlatıyor:

“İyi insan, iyi öğretmen, iyi şair ve insanlığı topyekûn kucaklayacak, çağı kurtarmayı hedefleyecek kadar büyük ideallere sahip büyük bir dava adamıydı.”

Sağ sol davasının ayyuka çıktığı günlerde bir gece teneffüs sırasında büyük kantinde başlayıp bütün binaları etkileyen öğrenci kavgası sonucunda polis, sınıflarımıza kadar girdi. Okulun ve binaların giriş çıkışlarını, katlar arasındaki merdiven başlarını tutarak sabaha kadar kimseyi dışarıya bırakmadı. Kat değiştirmemize hatta sınıflar arası ziyaretlere bile izin verilmedi. Okuldan ayrıldığımızda sabah olmuş ortalık aydınlanmıştı. İşte o gece Akif Hoca görüşlerine katılan katılmayan bütün öğrencilerin gözünde öyle büyüdü ki, adeta devleşti. Görüşlerine katılmayıp onu çağdışılıkla suçlayanlar bile bu geceden sonra ona büyük bir saygı duydular. Tıpkı öğrenciler gibi hocalar da bekletiliyordu. Biz sınıflarımızda onlar öğretmenler odasındaydılar. Hocalar kendi aralarında konuşurlarken Akif Hoca dalgın ve ciddi bir çehreyle sigarasını içiyordu. Sonra hocalara hitaben konuşurken gördüm. Sanki biraz öfkeli gibiydi. “Ben kalıyorum” diyordu. O an bir anlam verememiştim. Sabah aydınlanmaya başlayınca polis arabalarıyla öğretmenlerin Ulus’a Kızılay’a götürülerek tahliye edildiğini  duymuştuk. Bir ara öğretmenler odasının önünden geçerken içeride birisini gördüm. Tabii bu Akif hocamızdı. Hayretle baktığımı görünce eliyle işaret ederek, “Osman gel!” diye seslendi. Bize değer veriyor ve bunu her zaman hissettiriyordu. Hocam siz niye buradasınız? diye sordum.

– “Nerede olacaktım! Öğrencilerim buradayken evime mi gitseydim?”

– “Ötekiler?”

 – “Onlar gittiler!”

Duyduğumda anlam veremediğim “ben kalıyorum” sözü birdenbire anlam kazanmıştı. Tüm hocalar gitmiş sadece Akif İnan kalmıştı. Yanına oturmamı istedi. Öğrenci olayları üzerine konuştuk. Bu sağ sol kavgasının yapay olduğuna, birileri tarafından tezgahlanıp körüklendiğine inanıyordu. Gün gelecek son bulacaktı. O zaman da milletin başına bela olacak başka olaylar tezgahlayacak, bizi bu coğrafya da rahat bırakmayacaklar diyordu.[1]
Yine Eğitim Enstitüsünden öğrencisi Celalettin Güngör anlatıyor:

Akif hocam bir gün derse girmiş selamlaşma faslından sonra görüş farkı olan öğrencilerden biri sert ifadelerle Akif hocamın söze başlamasını engellemek istemiş, sınıfta öğrenciyi destekleyen bir grup bağırmaya, burada ders anlatamazsın demeye başlamışlardı. Akif hocam önce beden dilini konuşturarak kaşlarını hafif çatmış, omuzlarını dikmiş ve beklenmedik bir hareketle ceketini çıkarıp öğretmen kürsüsünün arkasında duran sandalye asmıştı. Kara tahtanın önünde avını süzen şahin bakışlarıyla bütün öğrencileri süzmüş:

“Ders anlatacağım. Haydi, bana ders anlattırmayacak bir babayiğit varsa çıksın meydana!”

Tabii sınıfta biraz önce bağırıp çağıran öğrencilerin hepsi yerlerine oturdu. Akif hocam da o gün öğretmen kürsüsünden ibretamiz bir ders anlattı. Bütün sınıf pür dikkat kulak kesilip noktası virgülüne kadar Akif hocamın anlattıklarını dinlediler. O şımarıklık yapan öğrencilerden bazıları çıkışta hocanın tavrını çok beğendiklerini, kendilerine korkudan daha çok güven veren Akif Hocaya böyle bir davranışta bulundukları için pişman olduklarını anlatıyorlardı. Akif Hocam öğrencilerine şu dersi vermiş oldu. Öğretmen sınıfta her hal ve durumda öğrencisi karşısında dik duran ama bir o kadar da onlara güven veren insandır.[2]

Muş’ta ortaokul yıllarında tanıyıp çok sevdiği Din Kül. ve Ah. Bil. öğretmeni Doğan Pehlivan’ın öğrencisi Avukat Raşit Sarıkaya anlatıyor:

Liseyi Ankara’da okuyacağımı söylediğimde Doğan hocam mutlaka M. Akif İnan ile tanışmamı istedi. Ankara’da Akif İnan’la tanışmak için sendikaya ziyarete gittiğimdeiki defa yerinde bulamamış kapıdan geri dönmüştüm. Sonraki ziyaretimde daha yeni tanışmış olmamıza rağmen, bana 40 yıllık dost gibi davrandı. Tanışmamız üzerinden henüz yarım saat bile geçmemişti ki sendikaya geldiğimde dışarıda kalmayayım diye sendikanın anahtarlarını bana verdi. İnsana güvenin ehemmiyetini, güvendiğin insan üzerindeki etkisini o an fazlasıyla yaşadım. M. Akif İnan’ı tanıyınca Doğan Pehlivan hocayı farklı ve özel kılan özelliği de anlamış oldum.  Zira Doğan Hoca Uşak İmam Hatip Lisesinden rahmetli Akif İnan’ın öğrencisiymiş. Onun rahle-i tedrisinden geçmenin insanda nasıl bir değişim ve gelişim gösterdiğini, karakterine ve üslubuna nasıl yansıdığını, Doğan hocanın nasıl ve neden bir dervişe dönüştüğünü, Akif hocayı tanıdıkça anladım. 

Sendika genel merkezinde personel istihdam edecek ve maaş ödeyecek bütçemiz yoktu. Hocanın maaş kartı bendeydi. Her ay maaşını çekiyor, sendikanın ihtiyaçları için harcıyorduk. Yine hocanın kardeşi Doktor Ahmet İnan diğer ana Finansörümüzdü. 

Ben joker eleman gibi derslerden arta kalan zamanlarda her işe koşturuyordum. Hoca kendi işini kendi yapar, onca ısrarlarımıza rağmen çayını dahi kendisi alırdı. Öğle yemeğimiz genellikle çay ve simitti.

Sendikanın yasası, geliri yoktu. Ama Akif Hoca’nın misafiri, gelen gideni hiç eksik olmuyordu. Şehit Adem Yavuz Sokaktaki apartman dairesi sadece sendikanın genel merkezi değil, aynı zamanda bir buluşma sohbet, siyaset, fikir ve edebiyat mekanıydı.  Herkesin bir derdi ve bu derdin devasının bulunduğu Akif Hocası vardı. İhtiyacı olan, paraya sıkışan, tayin isteyen, dersini geçemeyen, Vekil veya Belediye başkan adayı olmak isteyen, şiir yazan, dergi çıkaran, canı sıkılan soluğu burada alıyordu.

Akif Hoca, gölgesinde herkesin huzur bulduğu ferahladığı, dinlendiği, çölde bir çınar ağacı gibiydi. Hepimiz onun talebesi, kardeşleri, dostlarıydık. O ise hepimizin absiydi. Hatta akranlarının, arkadaşlarının da her zaman abisi ve hamisiydi. Bu sebeple bir dönem Yedi Güzel Adam ismi ile çekilen dizide rahmetli M. Akif İnan için biçilen rol gerçeği yansıtmıyordu.

Akif hocayı tanıyınca Hz. Ömer ile ilgili anlatılanlar zihnimde daha bir mücessem hale geldi. Zira Hoca uzun boylu, heybetli, ciddi, sert mizaçlı ancak bir o kadar da şefkatli, merhametli, mert, cömert ve adildi. Çok şık giyinir ama asla lükse kaçmazdı. Gelişmiş bir estetik anlayışı ve ince bir zevk sahibiydi. Çok kibar ve asildi. Emir kipi ile cümle kurduğunu hatırlamıyorum. [3]

Sendikadan arkadaşı Nurettin Sezen anlatıyor Gazi Ün. Hastanesi’nde M. Akif İnan’ın yanında oturuyorduk. Ziyaretçilerin ardı arkası kesilmiyordu. Gelenler var dediler. İkisi kız biri erkek üç öğrencisiydi. Fen Lisesinden hocalarını ziyarete gelmişlerdi. Öğrencilerini karşısında gören Akif hocanın hali birden değişti. Büyük bir enerji kazanmıştı sanki, dinçleşmişti. Bizlere Ahmet Bey, Nurettin Bey, Mehmet beyciğim diyen M. Akif İnan, öğrencilerine çok daha yakın ilgi gösteriyordu. Hallerini, hatırlarını, diğer arkadaşlarını sorarken hep “güzellerim, şekerim, tatlım” diye hitap ediyordu. Öğretmen M. Akif İnan işte buydu.[4]
_____
*M. Akif İnan’ın Kaside şiirinden,
[1] Hıdır Yıldırım, İz Bırakan Öğretmen Mehmet Akif İNAN, s. 315-321,
[2] age, s. 354-355,
[3] age, s. 427-433
[4] age, s. 458,

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.