Derdini çekmediğimiz türkülerimiz

Fatih Başak
1968 yılında Sungurluda doğdum. İlk, orta ve lise tahsilini Sungurlu’da tamamladıktan sonra 1989 yılında Amasya Eğitim Yüksekokulu’nu tamamlayarak, Batman ili Kozluk ilçesinde sınıf öğretmeni olarak göreve başladım. 1993 yılından 2004 yılına kadar Sungurlu’nun Eşme ve merkez Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu’nda sınıf öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra 2004 yılında Boğazkale Merkez İlköğretim Okulu Müdürü olarak görev yaptım. 2008 yılına kadar burada görev yaptıktan sonra Havza ilçesi Millî Eğitim Şube Müdürü olarak atandım. 2010 yılında kadar görevlendirme yoluyla Sungurlu İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptım. 2010 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’na Şube Müdürü olarak atandım. 2012-2014 yıllarında Ağrı Milli Eğitim Müdürü, 2014 yılında da Kocaeli Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptım. 2014 – 2019 yıllarında MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nde daire başkanı olarak görev yaptım. Halen MEB Millî Eğitim Uzmanı olarak görev yapmaktayım. Evli ve 4 çocuk babasıyım.
16.05.2022
476
A+
A-
Derdini çekmediğimiz türkülerimiz

“O seni yetim bulup barındırmadı mı?  Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi? Ve seni yoksul bulup zengin etmedi mi? O halde sakın yetimi ezme! El açıp isteyeni de sakın boş çevirme!”

Yukarıdaki sözler sizin aklınızda, kalbinizde bir etki bıraktı mı? Bırakmadı ise yukarıdaki soru cümlelerini bir daha okuyun. Bu defa kalbiniz sızladı mı? Aslında yukarıdaki cümlelere kulaklarımız oldukça aşinadır. Ama sadece kulaklarımızda aşina olmakla kalmıştır. Belki sohbet odalarında dilimize pelesenk ettiğimiz kalıp cümlelerin dışına dahi çıkmamıştır, çıkaramamışızdır. Sonrası?

Sonrasında eksiklikler, hatalar ve veballer silsilesi başlar. Dilden aşağı inmeyen ama bu cümleleri kurarken “Ben buyum”, “Bu konuda ben elimden geleni yapıyorum” edasıyla birilerine mesaj verme gayretlerimiz. Gösteriş, gösteriş, gösteriş… Haa bu arada sosyal medyamızdan da yayınlamayı ihmal etmeyiz. Ne de olsa reklamın günümüzde bedava ve kolay yapıldığı bir mecradır burası.

Eskiden hayır ve hasenat yapılır, kimseye söylenmezdi. Sonra hem yapılıp hem söylendi. Günümüzde ise, yapılmadığı halde yapılmış gibi söylenmeye başlandı.Derdini çekmediğiniz türküyü söylemek gibi bir şeydir bu.

Yetim/öksüz kavramının ne anlama geldiğini dahi bilmediğimizden olsa gerek yetimin/öksüzün kim olduğunu da bilemeyiz.”Öksüz” sözcüğü, Türkçe “ök” kökünden türemiştir ve “bağ, ip” anlamlarına gelir. Yetim kelimesi ise Arapça yet’m (tek başına, eşsiz) sözcüğünden gelir.Her ikisinde artık bağ kopmuştur anne baba ile.

Sahi siz anne babası olmanın ne demek istediğini bilir misiniz? Biliyor isek yetime bakış açımızdaki problem nedir? Neden onları tanımayız, bilmeyiz, nerede ve nasıl yaşadıklarını merak dahi etmeyiz.

Afrika’da 34.3 milyon çocuktan 4.1milyon,

Asya’da 65.5 milyon çocuktan 4,25 milyon,

Latin Amerika’da 8.16 milyondan 603 bin çocuk öksüz.

Yani Afrika’da her sekiz çocuktan birisi öksüzdür. Gelişmemiş ülkelerde bu oran hiç de az değildir. Öksüz ya da yetim kalmamış olsanız dahi etrafınızda kaç yetim biliyorsunuz? Ya da kaç tanesi ile hukukunuz devam ediyor.

Biliyor muydunuz Kuran-ı Kerim’de en çok ismi geçen ve zikredilen kelimelerden birisidir yetim. “Hayır hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Birbirinizi yoksulu yedirmeye teşvik etmiyorsunuz. Mirası hak hukuk demeden yiyorsunuz. Malı aşırı derecede seviyorsunuz.”[1]

Bizler bir yetim ya da fakir gördüğümüzde biraz da acıyarak Allah yardım etsin der, oradan uzaklaşırız. Oysa Allah elbette ki yardım edecektir ama öncelikle bizim ikram etmemizi emrediyor. Bize emredilen bir hususun tekrar Allaha havale edilmesi doğru değildir.

Toplumda ekonomik adaletsizliğin artmasının en büyük sebebi yetimlere ve ihtiyaç sahiplerinin hakkı olanın verilmemesidir. Dikkat edilirse bu fakirlerin ve yetimlerin hakkı olarak ifade edilmektedir. Ha keza zekât da öyledir. Zekât zenginin malı değildir, fakirin verilmesi gereken hakkıdır.

Yapılan bir araştırmada dünyadaki Müslümanların yıllık zekât cirosu 14 trilyon dolar tutarında imiş. Bu rakam abartılı mı değil mi kestiremiyorum. Ancak, bu rakamın üçte biri bile dünyadaki tüm aç ve yoksul insanların ihtiyacını fazlası ile karşılar.

Yetimin büyütülmesinden, öğretim hakkını kullanmasına hatta evlendirilmesine kadar toplumun bir sorumluluğu olduğunu unutmamak gerekir. Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir. [2]

“Onlar, içleri çektiği hâlde, yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. ‘Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabbimizden korkarız.’ derler. Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur; onların yüzüne parlaklık ve neşe verir.” [3]

Unutmayalım ki sosyo ekonomik dengesizlik başta olmak üzere her türlü eşitliğe ulaşmanın yolu yetimlere sahip çıkmakla mümkün olacaktır.

Yine unutmayalım ki; Başını birileri okşasın diye boynu bükerek yakın tutmak isteyenleri ihmal etmemiz de bizim vebalimizdir.

Sevgiyle kalın, sevgide kalın…


[1]Fecr Suresi 17-20. ayetler

[2]Nisa – 10.ayet

[3] İnsan/76, 8-11

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.