Hayâl
Ben arada sırada İstanbul’a
gidiyorum. Geçen hafta yine
İstanbul’a gittim.
Gülhâne parkından çıkarken
baktım önümde bir adam gidiyor.
Uzun boylu, geniş omuzlu,
müheykel cüsseli bir adam.
Geniş suratında uzun ve
siyah sakalı var.
Başında beyaz sarığı,
sarığında iri dilimleri var.
Ayağında körüklü çizmeleri,
üzerinde çizmelerine
kadar inen kürklü kaftanı var.
Elinde sıkıca tuttuğu demir
cetveliyle gidiyor.
Geniş ve sağlam bastığı
adımlarıyla gidiyor.
Arkasına bakmadan gidiyor.
Dikkâtimi çekti, düştüm peşine.
Sola döndü,
Sultan Ahmet’e çıktı.
Cağaloğlu’ndan geçerek
Çemberlitaş’a vardı.
Sonra daha ileriye
Beyazıt’a yöneldi.
Hızlı gidiyordu, onu takipten yoruldum, soluk soluğa kaldım.
Beyazıt’tan geçince
Şehzadebaşı’na doğru gidecek zannettim, fakat öyle yapmadı,
sağa döndü, ben de döndüm.
Daha da hızlandı,
bir ara kaybettim onu,
koştum arkasından,
sarığından bildim,
yaklaştım.
Biraz daha ilerleyince Süleymaniye düzlüğüne vardık. Orada yüzlerce usta gördüm ; Türk ustalar, kürt ustalar, nasârâ ustalar, keysar ustalar, rum, ermeni, yahudi, laz ve arnavut ustalar. Ellerindeki demirden keserleriyle Süleymaniye Camiinin bedenlerini
yükseltecek taşların
suratlarını düzeltmekteydiler. Takip ettiğim adamı görünce hepsi birden ayağa kalktılar. Adam onlara : “Selâmünamâleyküm” dedi. Ustalar hepbir ağızdan : “Veâleykümselam büyük usta” dediler.
Sonra adam onlara : “İşiniz asân, seâyiniz meşkûr ola” dedi. Ustalar hepbir ağızdan :
“Allah (cc) razı ola” dediler.
Nihayet adam onlara,
“Âkibetiniz hayrola” dediğinde
yine hep birlikte ve daha yüksek sesle : “Allah (cc) razı ola” dediler.
Evet ben arada sırada
İstanbul’a gidiyorum ;
Fakat ben İstanbul’a hayâl
görmeye de gidiyorum.
(Tevbe 18)
Ahmet Akşit
17.01.20016
Topkapı/İstanbul