Burnundan kıl aldırmamak…

Fatih Başak
1968 yılında Sungurluda doğdum. İlk, orta ve lise tahsilini Sungurlu’da tamamladıktan sonra 1989 yılında Amasya Eğitim Yüksekokulu’nu tamamlayarak, Batman ili Kozluk ilçesinde sınıf öğretmeni olarak göreve başladım. 1993 yılından 2004 yılına kadar Sungurlu’nun Eşme ve merkez Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu’nda sınıf öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra 2004 yılında Boğazkale Merkez İlköğretim Okulu Müdürü olarak görev yaptım. 2008 yılına kadar burada görev yaptıktan sonra Havza ilçesi Millî Eğitim Şube Müdürü olarak atandım. 2010 yılında kadar görevlendirme yoluyla Sungurlu İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptım. 2010 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’na Şube Müdürü olarak atandım. 2012-2014 yıllarında Ağrı Milli Eğitim Müdürü, 2014 yılında da Kocaeli Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptım. 2014 – 2019 yıllarında MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nde daire başkanı olarak görev yaptım. Halen MEB Millî Eğitim Uzmanı olarak görev yapmaktayım. Evli ve 4 çocuk babasıyım.
04.07.2022
389
A+
A-
Burnundan kıl aldırmamak…

Burnundan kıl aldırmamak…O mu? Burnundan kıl aldırmayan adamın birisidir. Sözünü çok duymuşsunuzdur. Buna benzer cümleleri günlük hayatımızda deyim olarak oldukça sık kullanırız. Deyimdeki ifade hep başkalarını ifade eder. Aslında söyleyen kişi de burnundan kıl aldırmayı sevmez. İşin özünde de hiç kimse burnundan kıl aldırtmak istemez.

Mecazi anlamda kullanılan “Burnundan kıl aldırmamak”; En küçük bir eleştiriye bile dayanamayacak denli kendini büyük görmek, her yaptığını beğenmek, kendisine hiç söz söyletmemek, çok huysuz ve kibirli olmak anlamında gelmektedir.

Burnundan kıl aldırmayanların belli başlı özellikleri vardır. Her zaman kendilerinin övülmesini isterler. Olumlu eleştirilerden çok hoşlanırlar. Ancak olumsuz eleştirilere gelince kulak tıkarlar. Hiç hoşlanmazlar olumsuz eleştirilerden. Yenilgileri içi mazeretleri her zaman vardır. Şu noktada hata vardı dediği zaman bazen lafla bazen de fiziki olarak üzerinize yürüyebilirler. Kendilerini kusursuz zannettikleri için hata yapmak onların literatürlerinde yoktur.

Küçük dağları ben yarattım havası içerisinde yüksek yerlerde gezindikleri için aşağıda yaşayanların aldıkları havadan bihaberdirler.

Hep daha fazlasını isterler. Keyiflerinin bozulmasını istemezler. Keyiflerini bozanları da hiç sevmezler.

Eleştirinin kimden geldiği ve hangi amaçla yapıldığı çok önemli iken kibirleri ve aşırı nefislerinden dolayı bu eleştirinin de kıymeti yoktur. Âl-i İmrân Sûresi 104. Ayette   “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” Emri de çok önemli değildir burnundan kıl aldırmayanlar için. Oysa gerçek dostların eleştirileri dua mahiyetindedir.

Yazımızı bir hikâye ile devam ettirelim:

Zengin yaşlı bir adam bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır, İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrının sebebini anlayamaz sadece ağrı kesiciler verip, gider. Fakat adamın baş ağrısı geçeceğine daha da artarak sürer. Baş ağrısının yanında gözleri de yaşarmaya baslar. Başka doktorlar çağrılır. Adam ağrıyı kesene servet vaat eder. Ama doktorların hiçbiri ağrıyı kesemediği gibi sebebini de bulamaz.

Baş ağrısından geceleri de uyuyamayan adam iyice kötüleşmiştir. Baş ağrısı ve devamlı gözyaşları hayatı çekilmez kılmıştır. Tedavi için yurtdışına da giderler, hastanede uzun bir süre kalır, çeşitli testler yaparlar bir türlü doktorlar teşhis koyamaz.

Memleketine evine dönmesini orda dinlenmesini daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Zengin adam ne yapalım kaderimiz böyleymiş deyip çaresiz evine döner.

Bir gün, yaşlı adam kendini iyi hissetsin diye eski berberi çağrılır. Berber yataktan kalkamayan yaşlı adamı tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler. Berber bir an düşünür ve der ki;

– Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın.

Adamın burnunu kontrol eder;

– Hah işte! Kıl dönmüş. Sorun değil ben hallederim.

Deyip yaşlı adamın şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı yaşlı adamın müthiş çığlığıyla odaya koşar. Berber canı çok yanmış olan yaşlı adamın elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla evden kovulur.

Adamın burnu kanlar içindedir. Pansumanlar yapılır, adam yatıştırılıp tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah yaşlı adam aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire değip gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan yaşlı adam, vaadini yerine getir. Berberi çağırtır ve ona bir servet bağışlar…

Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olabilir. Bu çözümlere ulaşmak için herkesi dinlemeyi bilmek, herkesin fikirlerine açık olmak gerekir. Her şeyi görmek ve bilmek zorunda değilsiniz. Sizin göremediğiniz, bilemediğiniz şeyleri bir başkası görebilir. Bazen hayata başkalarının gözünden ve dilinden bakmak insana fayda getirir. Bunun için burnunuzdan kıl aldırmaya müsaade etmelisiniz.

Sözün özü: Burnundan kıl aldırmamak başı çok ağrıtır. Verin kılı kurtulun dertten. Altı üstü kıl değil mi?

 Sevgide kalın, sevgiyle kalın…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.