H/İÇE DÖNÜŞ

Herkes gider bir gün Hafız; kimi el der gider, kimi gülümseyip gider, kimisi çoktan gitmiştir de ben gidiyorum demez sadece. Hiç gitmeyecek olana dönme vakti gelmedi mi?
Gurur yapar ademoğlu, gidemez ait olduğu yerlerden de kendisinden gidene de bir türlü güle güle demek gelmez içinden. Onu onsuz yaşamayı öğrenen neden güle güle desin ki? Neden kalmasına izin versin de daha da öldürsün kendi kendini özünde?
Sevdiceğine gitme diyememiş hiçbir şair; gitme turna demiş, yem olma ceylanım demiş, bülbül demiş gül demiş. Ben şair değilim; turna avcısı hiç değilim. “Aldanma şair sözü elbet yalandır demiş ya Fuzuli. Yalan dolan onlar sevdiceğim, git sen. Azığını bohçalayıp, heybelerine geleceğini yükleyip git tez elden. Azığın bol olsun ki dönme, bohçanda tüm geleceğin olsun ki bir gelecekte karşılaşmayalım. Sen de bilirsin ki heybemde taht kuracağın bir geleceğim yok.
Sen
Şu görünürdeki ayrılığı
İçteki kavuşmaya ulaştırmasaydın
Ben beni görmez
Seni sezemezdim
Görünürdeki ayrılık, içte kavuşma. Her şair sözü de yalan değilmiş. İçte kavuşma, içe kavuşma. Şah damarından daha yakına kavuşma: Riyasız Miraç. Taa Kal-u Bela’dan bir hitap: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Çok mu düşündük belii derken yoksa? Bedene hapsolmamışken bile göremedik mi? Şüphe etmemişizdir elbette ama geç cevap verdik herhalde. Her gelişte bir daha aynı soru hep mükerrer. Her kavuşmada cılız bir sesle “Beli” derken her ayrılıkta daha gür bir sesle “Belii”
“Körler çarşısında ayna satmak Don Kişotluk’u bizimkisi. Biz de biliyorduk ayna satamayacağımızı, padişahın kızına kavuşanın sadece Keloğlan “Masallarında” olduğunu biz de biliyorduk. Ancak körlerin ayinede yansımalarını görme umudunun aynaya bakmaktan daha güzel olduğunu; padişahın kızına talip olmanın padişahım kızına kavuşmaktan daha lezzetli olduğunu biz çoktan fark ettik. Yol menzilden hep daha yakın geldi bize, yol yürümenin varmaktan daha tatlı olduğunu fark ettik. Kendi siluetini gören kör üç günde alışır, padişahın kızına da doyulur; ancak umut yeryüzü ve gökyüzü bir araya gelinceye kadar sürer.
Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın yıldızların çağlayarak
Berrak şelaleler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi
اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ Allah, yetmez mi kuluna? Ve seni, ondan başka mabut saydıklarıyla mı korkutuyorlar? Ve Allah kimi doğru yoldan saptırırsa ona yol gösterecek yoktur. Mecnun’a Leyla’ya “sen kimsin” sorusunu sorduran ayet.. Yunus’a “ilim kendini bilmektir” ilhamını üfleyen vahiy… Hallac’a “Enel Hak” esrikliğini tattıran emir.
İçe yolculuk vaktidir ey nisyan, hiçi isteme vaktidir. Şeytanın en rahat şekilde bire bin kazandığı vakitlerde, her damın dünyalarla dolu olduğu zamanda, sevdiklerinin el el olup ağyar kıskandırdığı vakitte biz de biliriz menzilin uzak olduğunu. Biz de biliriz bizi ancak ateşin paklayacağını, biz de biliriz dirilişe namzet olmadığımızı.. dedik ya yol güzel; aynalar çarşısı, uzak menziller, padişahın kızı sizin olsun….