Yine mi Eğitim? Evet!

Ayhan Öztürk
Aslen Gaziantepli olan Dr. Ayhan Öztürk, Gazi Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Devlet bursu ile gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nin Arkansas Üniversitesinde, Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında doktora derecesini aldı. Ankara’nın Beypazarı ve Altındağ ilçelerinde sınıf öğretmeni ve okul idarecisi olarak çalıştıktan sonra, yurtdışı eğitimini takiben MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nda Milli Eğitim Uzmanı olarak görev yapmaya başladı. Profesyonel düzeyde İngilizce bilen yazar, evli ve 2 çocuk babasıdır.
14.02.2023
784
A+
A-

O “An”ın şiddetine, yıkıcılığına dair tek kelime etmeden yazacağım; nitekim sadece deprem değil mesnetsiz ifadeler, yersiz fotoğraflar, hakikate dair tek bir kırıntı içermeyen yorumlar ve nicesi şiddeti daha da artırdı, daha çok yıktı. Keşke herkes üzerine vazife olanı yapsa; kimi üzülse, kimi isyan etse, kimi yorumlasa…. Velakin kimi de sadece ama sadece iş tutsa. Yerlerini hep karıştırıyoruz.

Deprem (sosyal medyada yaşanan deprem dahil) bir yandan yıkarken bir yandan da büyük korkuları, derin endişeleri ve bilinmezlikleri inşaa eder. Eğer bu fiziki yıkımdan eğitim kurumları fazla etkilenmezse okula dönüş çok daha hızlı ve güvenli olacaktır. Bu dönüş hızına binaların sağlamlığının yanında eğitimcilerin, öğrencilerin ve ailelerin bu çatı altında kendilerini daha güvende ve az stresli hissetmeleri de ivme kazandıracaktır. Henüz tecrübe ettiğimiz bu felaketin kamuoyuna yansıyan ilk sonuçlarını gözden geçirdiğimizde eğitim kurumlarımızın ekseriyetinin fiziki anlamda güvenli olduğunu görüyoruz. Hatta bu kurum binalarının bir çoğunun yardım ve koordinasyon merkezi olarak kullanıldığını biliyoruz. Bu bilgi okula dönüş yolunda muhakkak elimizi güçlendirecektir.

Bir felakete verilen cevaplar silsilesini şu şekilde ifade edebiliriz: Muhtemel felaketin göz ardı edilmesi veya duygusuzluk (felaket öncesi), yaşanan felaketle birlikte gelen şok duygusu, organizasyon eksikliği (felaket sırası) ve olay sonrası kişilerin canı pahasına sergilediği olağanüstü çaba (felaket hemen sonrası). Bahsi geçen son safha, birlikte hareket etmeyi, hayatta kalanlar için şükretmeyi ve geleceğe yönelik ümitvâr söylemlerin yükseldiği bir süreci içerisinde barındırmaktadır. Bu sürecin hemen arkasından ise tükenmişlikle birlikte kitlesel bir depresyon halinin oluşması muhtemeldir. İşte tam bu noktada yeniden ayağa kalmak ve inşaa etmek için resmî kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının hızlı bir şekilde aksiyon alması gerekmektedir. Böylelikle arzu edilen bir geleceğe yönelik umutlar yeşermeye başlayacaktır.

Toplumun merkezine konumlanmış olan eğitim sistemleri kendilerini her türlü istisnai ortama hazırlamak durumundadır. Ülkemiz yakın zamanda bu durumlardan birisini -Covid 19 salgını- tecrübe etmiş ve bu salgına nispeten hızlı bir karşılık vermiştir. Özellikle internet ve televizyon temelli uzaktan eğitim araçlarının etkin bir şekilde kullanılması, bu ortamlara uygun eğitim içeriklerinin hızla üretilmesi ve öğretmenlerimizin mesai gözetmeyen emekleri salgın sürecinin en az hasarla atlatılmasını sağladı diyebiliriz. Dahası ise bu süreçte meslek liselerini yeniden keşfettik. Nitekim meslek liseleri Covid-19 salgını sürecinde toplumun ihtiyaç duyduğu dezenfektan, maske, yüz koruyucu siper, tek kullanımlık önlük, tulum ve hatta solunum cihazı ile hava filtrasyon cihazı gibi ürünler üreterek olağanüstü bir performans sergiledi. Bu gayreti yaşadığımız depremin hemen sonrasında da gösteren meslek liselerimiz, ürettikleri çadır, soba, sıcak yemek ve battaniye gibi ürünlerle vatandaşlarımıza önemli bir destek sağladı. Sonuçları itibariyle insanların hayatına mâl olan ve tüm dünyayı etkileyen salgın sürecinde, eğitim mekanizmasının bir şekilde işletilmiş olması deprem sonrası süreçte eğitim alanındaki hızlı toparlanmalara ilişkin ümitleri artırıyor.

Yaşadığımız deprem felaketinin doğrudan (can kaybı veya sakatlık, fizikî hasar, kamu hizmetlerinin aksaması), dolaylı (felaketin neden olacağı sosyal ve ekonomik etkiler) ve henüz bilinmeyen (geleceğe yönelik umutsuzluk gibi) sonuçları olacaktır. Dolayısıyla deprem sonrası dönemde eğitimde neler yapılması gerektiğine geçmeden önce bizi nelerin beklediğini tartışmamız gerekir. Deprem gibi felaketler gerek çocuklar gerekse yetişkinler üzerinde beklenmedik travmalar oluşturabilmektedir. Bu travmaların zaman içerisinde duygusal rahatsızlıklara dönüşmesi ile birlikte kişilerin tutum ve davranışlarında önemli değişikliklere yol açması muhtemeldir. Aşırı kaygılanma, panik, depresyon, korku olarak karşımıza çıkabilen felaket sonrası durumlar özellikle duygusal anlamda hassas bir dönemde olan okul çağındaki çocuklarda daha sık gözlemlenebilmektedir. Japonya’da yaşanan deprem sonrası bir doktor çocuklara ilişkin gözlemlerini şöyle paylaşmıştır: Çocuklarda devam eden bir korku ve şok hali vardı. Örneğin bazı çocuklar gece saatlerinde dahi kaskları ve kıyafetleri ile yatmaya devam ediyorlardı. Yaşanabilecek yeni bir depremde hızlıca tahliye olabilmek adına sürekli hazır beklemek istiyorlardı. Bir başka doktor ise durumu şu sözlerle ifade ediyor: Japonlar genellikle negatif duygularını göstermemeyi tercih ederler. Bu duyguları iç dünyalarında yaşamak isterler. Fakat bir gerçek var ki içlerinde yaşadıkları acı çok büyük. Bu notlar öğretmenlerimize daha önce tecrübe etmedikleri, dolayısıyla nasıl bir aksiyon alacakları konusunda emin olmadıkları durumların kendilerini beklediğini işaret etmektedir. Sınıfta sürekli eldiveni, şapkası ile oturmak isteyecek çocuklar, kapının kapanmasından rahatsız olacak gözler, en ufak sesi ve kıpırdanmayı tehdit algılayacak zihinler… Tüm bunların yanında konsantrasyon eksikliği, aşırı hareketlilik veya durgunluk, duygusal çöküntü, geri çekilme, vücudun farklı bölgelerindeki ağrılardan yakınma, okul alışkanlıklarında istenmedik yönde değişiklikler, deprem hatırlatıcılarına (haberler, fotoğraflar) karşı aşırı tepkiler ve arkadaşlarıyla vakit geçirmeme isteği gibi durumların eğitimcileri bekliyor olması muhtemel.

Bizi nelerin beklediği konusunda okul yöneticilerine ayrı bir parantez açmak gerekir. Her birini günler, haftalar ve belki de aylar sürecek stresli bir zaman bekliyor. Okul liderleri sorumluluk alanları itibariyle normal zamanlarda dahi bir çok talep ve beklenti ile karşılaşırken bu gibi kriz anlarında çok daha fazlasıyla muhatap olmaları olasıdır. Tutum ve davranış değişiklikleri yaşayan öğrenciler, yükleri daha da artan öğretmenler ve travma içerisinde olan aileler. Her bir grubun okul yöneticilerinden farklı beklentileri olacaktır. Nitekim önümüzdeki süreçte sınıfların, okulların birleştirilmesinin yanı sıra farklı bölgelere nakil olacak öğrenci ve öğretmenlerle karşılaşacağız. Pek takibi bu hareketliliğin beraberinde getireceği zorluklarda olacak (adaptasyon, ev sahibi öğrenci, öğretmen ve yöneticilerin durumu gibi). Bu yeni zemin okul yöneticilerinin farklı liderlik vasıflarını (kriz liderliği, takım liderliği, babacan liderlik ve paylaşımcı liderlik gibi) sergilemelerini gerektirecektir. Bu süreçte okul liderlerinin en önemli ihtiyaçlarından biri ise güven ilişkisi kurabilecekleri, gereksinimlerine cevap verebilecek ve kendilerini anlayabilecek üst düzey yöneticilerin varlığı olacaktır. Aynı zamanda diğer okul yöneticilerinin (özellikle daha önce deprem tecrübesi olan) içerisinde bulunduğu etkili bir iletişim ağı okul liderlerinin elini kuvvetlendirecektir. Bilhassa bu kritik zaman diliminde okul liderlerini ve onların sorumluluk alanlarını ilgilendiren konularda radikal kararlar alırken mutlaka gerekli  bilgilendirilmelerin yapılması, büyük resmin daha iyi anlaşılması adına kararların arkasındaki gerekçelerin paylaşılması ve okul yöneticilerden beklentilerin gerçekçi olması gerekmektedir. Örneğin okul birleştirme veya kapatma kararları ile alakalı konularda okul yöneticilerinin habersiz bırakılmaması önem arz etmektedir. Bu süreçte okul liderlerinin birden fazla kaynaktan (her bir yöneticiye özel rehberlik servisi, profesyonel iletişim ağları, önceki deneyimleri alabilecekleri ortamlar gibi) desteklenmesi önemlidir. Buralardan ortaya çıkacak fikirler okul liderlerimize kendi bağlamlarında alacakları kararlarda yol gösterici olacaktır. Kriz anları yöneticilerin güvenli riskler alması gereken zamanlardır. Bu gibi zamanlarda büyük ve radikal adımların yerine var olan durumla değişim arasında bir denge oluşturacak küçük ve mütevazi adımlara güvenmek isabetli olacaktır. Bu hususta 2011 yılındaki Yeni Zelanda depremini tecrübe eden bir okul müdürünün eğitim liderlerine önerilerini dikkatlerinize sunmak isterim: Okulunuzdaki her bir çalışanla bireysel olarak ilgilenin; daha ulaşılabilir ve görünür olun; değişim ve var olan durum arasında kurmaya çalıştığınız denge mekanizmasına tüm çalışma arkadaşlarınızın katkı sunmasına fırsat verin.

Bu noktaya kadar ifade edilen bizi nasıl bir ortam bekliyor konusunu deprem sonrası neler yapmalıyız veya yapmamalıyız sorusuna vereceğimiz cevaplarla destekleyeceğiz. Gerek öğrenci, öğretmen ve aileler gerekse okul liderleri ve diğer yöneticiler her şeyden önce kendi sağlıklarına gerekli önemi göstermelidirler. Buna yönelik olarak aile ile yeterli vakit geçirme, arkadaş ve meslektaşlarıyla iletişimde kalma, sağlıklı bir çalışma planı hazırlama ve aciliyeti olmayan ani kararlar almaktan kaçınma gibi öneriler ifade edilebilir. Bu süreçte kritik bir role sahip okul yöneticilerine ve öğretmenlere mutlak suretle rehberlik ve psikolojik destek servisi sağlanması gerekmektedir. Eğitimcilere verilecek bu desteğin öğrencilere ve ailelere yönelik muhtemel yansıması da düşünüldüğünde bunun önemli bir çarpan etkisine sahip olacağı anlaşılmaktadır. Özellikle daha önce deprem felaketini tecrübe etmiş, bu şartlar altında eğitim öğretim faaliyetlerini başarılı bir şekilde devam ettirmiş ülkemizin farklı şehirlerindeki deneyimli okul yöneticilerini ve öğretmenleri deprem bölgesindeki eğitimcilerle bir araya getirmeliyiz. Japonya’daki farklı depremleri yaşamış olan bir okul yöneticisinin: Muhataplarımıza geleceğe yönelik umut vermeliyiz. Yaptığımız iş cömert olmayı ve fedakarlık göstermeyi gerektiriyor. Deprem sonrasındaki süreçte yüzümüzdeki tebessüm ve umutla sahada olmalıyız cümleleri eğitimcilerimize bu süreçte neden ihtiyacımız olduğunu bizlere gösteriyor. Okul liderliği, işleri sırasıyla ve iyi bir şekilde tamamlamaktan çok ötedir. Dolayısıyla yöneticiler başarıyı bir işin sonucunda değil; aldıkları kararların bireylere hissettirdiği duygularda, sorumlu oldukları kişilerle yaptıkları konuşmaların satır aralarında ve insanların kalplerinde aramalıdırlar. Böylesi kriz dönemleri gerçek başarının ne olduğu konusunda kendimizi sorgulamamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır.

Bu süreçte öğretmenlerimizin ayrı bir dikkatle desteklenmesi gerekmektedir. Şüphesiz öğrenciler ve onların aileleri ile en fazla vakit geçirecek olan öğretmenlerdir. Daha önce bahsedilen rehberlik ve psikolojik destek sağlanması, meslektaşları ile iletişim kurabilecekleri bir ağ oluşturulması ve özellikle deprem tecrübesi yaşamış öğretmenlerin deneyimlerinden faydalanabilecekleri ortamların sağlanması önerilerinin yanısıra doğrudan öğrencilere etki edecek tavsiyelerin yer aldığı bir rehberin öğretmenler için hazırlanması gerekmektedir. Bu rehberde; yeniden düzenlenmiş ders planları (daha az ders yükü içeren), öğrenci-öğretmen iletişimini destekleyici etkinlikler (öğrencilere duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine fırsat veren), her bir öğrenciye ilişkin bilgilerin yer aldığı dosya (deprem sonrası ailelerinin durumu, yaşam koşulları vb bilgileri içeren), öğrencilere stresle mücadele yollarını öğretecek faaliyetler ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarına yönelik bilgilendirmeler yer alabilir. Şunu da not düşmek gerekir ki eğitim kurumlarımız vasıtasıyla yapılacak bu çalışmaların etkisini arttırması ve istendik yönde sonuçlar ortaya çıkarması için ailelerin de eş zamanlı olarak mutlaka desteklenmesi gerekmektedir. Bu nedenle öğretmenler için önerdiğimiz felaket sonrası süreç yönetim ve aksiyon rehberi aileler için de hazırlanmalıdır.

Ülkemiz tarihi bakiyesi itibariyle birlikte hareket etme, zorluklarla mücadele, dayanıklılık, yardımlaşma ve dayanışma hususlarında eşsiz bir tecrübeye sahiptir. İçerisinde bulunduğumuz durum, kritik hassasiyetler ve mücadele alanları barındırması nedeniyle farklı kurumlarımızın koordine bir şekilde çalışmasını gerektiriyor. Eğitim kurumlarımız bu tecrübenin sahaya sirayet etmesi noktasında şüphesiz aktif bir rol alacaktır, alıyor. Okullarımız yeniden açıldığında ve öğretmenlerimiz işlerinin başına döndüğünde, öğrencilerimizin gerek duygusal ve psikolojik gerekse akademik ihtiyaçları dengeli bir şekilde karşılanacaktır. Bu sürecin en önemli aktörleri olacak öğretmen ve yöneticiler mutlaka iyi bir ön hazırlık (psikolojik, sosyal ve akademik) süreciyle desteklenmelidir.  Son fakat en önemlisi, felaket öncesi alınacak tedbirler ve yapılacak hazırlıklar felaket sırası ve sonrasında atılan adımlara nazaran gerek sosyal ve gerekse ekonomik olarak en az maliyetli mücadele yoludur.

Yazıya dair bir söz: Sözün bittiği yerdeyiz.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.