Hayatın Yankısı

Fatih Başak
1968 yılında Sungurluda doğdum. İlk, orta ve lise tahsilini Sungurlu’da tamamladıktan sonra 1989 yılında Amasya Eğitim Yüksekokulu’nu tamamlayarak, Batman ili Kozluk ilçesinde sınıf öğretmeni olarak göreve başladım. 1993 yılından 2004 yılına kadar Sungurlu’nun Eşme ve merkez Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu’nda sınıf öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra 2004 yılında Boğazkale Merkez İlköğretim Okulu Müdürü olarak görev yaptım. 2008 yılına kadar burada görev yaptıktan sonra Havza ilçesi Millî Eğitim Şube Müdürü olarak atandım. 2010 yılında kadar görevlendirme yoluyla Sungurlu İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptım. 2010 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’na Şube Müdürü olarak atandım. 2012-2014 yıllarında Ağrı Milli Eğitim Müdürü, 2014 yılında da Kocaeli Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptım. 2014 – 2019 yıllarında MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nde daire başkanı olarak görev yaptım. Halen MEB Millî Eğitim Uzmanı olarak görev yapmaktayım. Evli ve 4 çocuk babasıyım.
31.01.2022
644
A+
A-
Hayatın Yankısı

Sokaktaki insanın ahlaksızlığından dert yanar olduk,

Çiftçinin ürettiği ürüne hile karıştırdığından, ilaçlar katarak hormonlu gıda ürettiğinden dert yanar olduk. Yağmur az yağdı da fiyatlar fırladı, bu sene kurak geçti de fiyatlara zam yapmak zorunda kaldık derken bile kendi içimizde çelişir olduk.

Manava gelir, manavdan şikâyet eder, çiftçiyi sömürdüklerinden dolayı dem vurur, çiftçi, sebze meyveyi yetiştirirken çok emek verdiklerini ama parayı manavlar kazanır diye dert yanar olduk. Manav, aracıların bu işten para kazandıklarından bahseder, kabzımalların emek olmadan kendilerinden daha çok para kazandığından dert yanar olduk.

Öğretmen, çocukların artık derslere eskisi gibi ilgi göstermediklerinden, öğrencilerin saygısız olduklarından, terbiyenin kalmadığından dem vurur, oysa kendilerinin öğretmeni gördükleri zaman sokak değiştirdiklerinden bahsederken nostalji yapmaktan geri kalmaz olduk.

Öğrenciler, öğretmenlerin eski öğretmenler gibi olmadıklarından, öğretmenler de öğrencilerin eski öğrenciler gibi olmadığından dem vurur olduk. Şimdiki öğrenciler çok zeki ama münazara yetenekleri olmadığından bahseder, bildim bileli velilerin çocuklarının eğitimine ilgi göstermediklerinden şikâyet eder olduk.

Baba evladından, evladı babasından; anne babadan, babaannesinden şikâyet eder olduk. Ebeveynler çocuklarının ders çalışmamasından, çocukları ebeveynlerinin kendilerine sürekli nasihat etmesinden şikâyet eder olduk. Kardeşler, kardeş sayısının çok olmasından; evdeki tek çocuk, tek çocuk olmasından şikâyetçi.

İmam cemaatinden, cemaat imamdan; amir memurundan memur amirinden şikâyetçi.Oysa şikâyet edenler şikâyet ettiklerinin yerine geçince değişen bir şey olmuyor şikâyetler devam ediyor. Yani herkes herkesten şikâyetçi. Yalancı sarmalının içerisinden bir türlü kurtulamıyoruz. Şikâyetlerimizi ve çözümsüzlüklerimizi hep başkasına yükler olduk. Sorumluluktan ve sorumlu olduklarımızdan kaçar olduk. Belki de kendimizi rahatlatmak adına yaptık tüm bunları. Ama bu şikâyet ettiklerimizi ve sorumluluklarımız karşısında biz ne yaptık ve bu konuda vebalimiz var mıdır muhasebesini hiç ama hiç yapmadık.

İşte size bir hikaye;

Bir adam ve oğlu yüksek kayaların olduğu yerde yürüyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve canı yanıp “AHHHHH”diye bağırıyor.

İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH”diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.

Merak ediyor ve

– ‘Sen kimsin?’ diye bağırıyor. Aldığı cevap “Sen kimsin?’” oluyor.

Aldığı cevaba kızıp – ”Sen bir korkaksın!” diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses ‘Sen bir korkaksın!’ diye cevap veriyor.

Çocuk babasına dönüp

– ”Baba ne oluyor böyle?” diye soruyor.

– ”Oğlum” der babası, ”Dinle ve öğren!” ve dağa dönüp ”Sana hayranım!” diye bağırıyor. Gelen cevap ”Sana hayranım!” oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ”Sen muhteşemsin!” Gelen cevap; ”Sen muhteşemsin!’. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor. Babası açıklamasını yapıyor:

– ”İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu hayattır. Hayat, daima sana, senin verdiklerini geri verir. Hayat, yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istiyorsan daha çok sev! Daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan, insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan, sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural, hayatımızın bir parçasıdır ve her zaman geçerlidir.”

Hayatın ta kendisidir bu aslında. Yaptıklarınız sizin eseriniz olarak karşınıza çıkar. Herkes hayattan şikâyet eder. Şartlardan şikâyetçi olur, insanlardan şikâyetçi olur, esnaftan şikâyetçi olur öğretmeninden şikâyetçi olur… Sanki her tarafı dert yumağı olmuştur. Oysa hiç kimse ne yaptığına bakmaz. Bilmez ki şikâyet ettiği şey aslında ta kendisidir.

Hayat bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır. Unutmayalım ki şikayet ettiklerimiz yaptıklarımızın sonucudur. Bu sonuç bizi sorumluluktan kurtarmadığı gibi vebal altında bırakmaktadır.

Muhabbeti, hemhal olmayı, saygı duymayı, birbirimizi anlamanın değerini…

Hayatın hengâmesine, hayatın ta kendisini kurban ettik.

Sevgide kalın, sevgiyle kalın…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.