Mum erirken

Fatih Başak
1968 yılında Sungurluda doğdum. İlk, orta ve lise tahsilini Sungurlu’da tamamladıktan sonra 1989 yılında Amasya Eğitim Yüksekokulu’nu tamamlayarak, Batman ili Kozluk ilçesinde sınıf öğretmeni olarak göreve başladım. 1993 yılından 2004 yılına kadar Sungurlu’nun Eşme ve merkez Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu’nda sınıf öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra 2004 yılında Boğazkale Merkez İlköğretim Okulu Müdürü olarak görev yaptım. 2008 yılına kadar burada görev yaptıktan sonra Havza ilçesi Millî Eğitim Şube Müdürü olarak atandım. 2010 yılında kadar görevlendirme yoluyla Sungurlu İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptım. 2010 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’na Şube Müdürü olarak atandım. 2012-2014 yıllarında Ağrı Milli Eğitim Müdürü, 2014 yılında da Kocaeli Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptım. 2014 – 2019 yıllarında MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nde daire başkanı olarak görev yaptım. Halen MEB Millî Eğitim Uzmanı olarak görev yapmaktayım. Evli ve 4 çocuk babasıyım.
15.06.2022
389
A+
A-
Mum erirken

Mum, paraf denilen kısmı eriyerek sıvı hale gelen ve içindeki ipi dik tutmak için kullanılan bir kimyasaldır. Mumu eriten ateştir. Ancak erimesini sağlayan kendi bünyesinde barındırdığı iptir. İp kendisini barındıran mumu eritirken, etrafına da ışık verir. İp sayesinde ateş yanmaya devam eder. Böylelikle de mumun erimesi devam eder.

Ne zaman ki yanmaktan ip bitmiştir işte o zaman mumun erimesi de sona erer. Kendisini yakarken, aynı zamanda kendisini sarmalayanı eritmek bir marifet midir? Elbette ki değildir. Buradaki marifet kendisi yanarken etrafını aydınlatmaktır. Tıpkı insan gibi. Daha özelde bir öğretmen gibi. Olması gereken de bu değil midir?

Kimine göre aptallık, saflık, kimisine göre fedakarlık. Olaya nereden baktığınıza bağlı.

Ancak; Mumun içerisindeki ipi aldığınız zaman mum, sıcak bir ortamda erir ama bu defa etrafını aydınlatmaz.

İnsan da öyle değil midir? İnsanı insan yapan değerleridir, kişiliğidir, yaptıklarıdır. Ama konuştukları değildir. Ömür tükenmekte olan bir akü misalidir. Sözlerin, atalarımızın deyimiyle yatsıya kadar ömrü vardır. Sözler davranışa dönüştüğünde bir anlamda şarj olur. Konuştukları bir süre sonra dinlenmez olur. Artık herkes konuşmanın ardından ne yapılacağını bekler. Bir hareket varsa söz ile davranış bir bütünlük, bir anlam kazanır.

Söyledikleriniz o an tesirlidir ancak kuru bir yaprağın rüzgârda yönünü kaybetmesi gibi bir süre sonra unutulur gider. Bu bakımdan insanlar sizi söylediklerinizle değil daha çok yaptıklarınızla değerlendirir.

Para, mal, mülk, makam kişiye saygınlık kazandırır gibi görünse de bu saygınlık para, makam ve mülkün gitmesiyle birlikte kaybolup gider. Bir anlamda kullanımı bittiği zaman saygınlığı da yanında alır götürür. Makamlar, mülkler bir rüya gibidir uyandığınızda bir anlam ifade etmediğini anlarsınız. Çoğu zaman da iş işten geçmiştir. Söylediklerinden ziyade  yaptıklarınız size bir karne olarak önünüze konulur.

Makamdan gücünü alanlar makamlarını kaybettikten sonra aynı ilgi ve saygıyı duymayacağı için içine kapanacaktır. Yaşadığı ve gördüğü kalabalıklar artık yanında olmayacağı gibi psikolojik bunalıma dahi girebilecektir. Bunun örneklerini ülkemizde maalesef çok sayıda görmekteyiz.

Yanan iplik misali çevrenize ve yaşadığınız topluma faydalı olduğunuz sürece varsınız. Sizi siz yapan da budur. Mumun içerisindeki ip sizin katkılarınızdır, iyiliklerinizdir, saygınlığınızdır, kalitenizdir. Çoğu zaman yaptıklarınızdır bazen de yapamadıklarınız.

Oysa mal sizde olduğu sürece, makam orada kaldığınız sürece size itibar kazandırır. Makamınızda kaldığınız sürece size gösterilen saygı sizden daha çok makamadır. Kişiliğiniz sağlam ise makam gittikten sonra da size gösterilen saygı devam edecektir. Bunlar elinizden gittiğinde (-ki gitme ihtimali çok yüksektir) karakterinizi korumamışsanız saygınlığınız kalmadığı gibi kalabalıklar arasında yalnızlığa itilirsiniz, bir süre sonra da içten içe kemirmeye başlayacaktır.

Anlatılanları özetleyen bir hikaye ile yazımız sonlandıralım.

Hoca tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı yazıyor.
‘Bakın’ diyor. ‘Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey…’
Sonra (1)’in yanına bir 0(sıfır) koyuyor:
‘Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)’i (10) yapar’.
Bir (0) daha…
‘Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz’. Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek… Disiplin… Sevgi…
Eklenen her yeni (0)’ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca… Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)’i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve hoca yorumu patlatıyor:
‘Kişiliğiniz yoksa öbürleri hiçtir’.”

Siz siz olun kişiliğinizden taviz vermeyin. Diğerlerini bir şekilde bulabilir ya da başarabilirsiniz. Ama unutmayın kişiliğin dışındakilerin, kişilik olmadan karşılığı 0 (sıfır) dır.

Mumun parafı da olabilirsiniz ipi de olabilirsiniz. Bir Fin atasözü der ki: Mum yanarken değil söndüğünde duman çıkarır. 

Sevgide kalın, sevgiyle kalın…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.