Şeb-i Arûs’un 747. yıldönümünde Hz. Mevlâna

Halil ETYEMEZ
Öğretmen ve eğitimci olan Halil Etyemez, Amasya Eğitim Yüksek Okulu ve İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Denetçiliği Bölümünü bitirdi. Eğitim Yönetimi alanında yüksek lisansını tamamladı. Eğitimciler Birliği Sendikası Genel Sekreterliği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 25 , 26 ve 27. Dönemde Konya Milletvekili seçildi. Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Plan ve Bütçe Komisyonu Üyeliği yaptı. Aynı zamanda Gürcistan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı olarak görevine devam etmektedir. İyi düzeyde İngilizce ve arapça bilen Etyemez, evli ve 3 çocuk babasıdır.
22.12.2020
589
A+
A-

Şeb-i Arûs’un 747. yıldönümünde Hz. Mevlâna
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında Afganistan sınırları içerisinde yer alan Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna’nın babası Bilginlerin Sultanı Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır.
Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled Nişâbur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe’ye hareket eder. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğrar ve uzun bir yolculuktan sonra Lârende’ye (Karaman) gelir. Burada 7 yıl kalır. Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad, Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etmesiyle Bahaeddin Veled, oğlu Mevlâna ve dostları ile birlikte 3 Mayıs 1228 yılında gelir. Kadim şehir Konya’yı yurt tutar.
Babasının vefatı üzerine, O’nun yerine geçen Hz. Mevlâna, İplikçi Camii diye bilinen yerdeki medresede uzun yıllar dersler ve vaazlar verir.
Kendisinin hayat görüşünün Kur’an-ı Kerîm ile Hz. Muhammed çizgisi üzere olduğunu sık sık vurgulayan Mevlâna Celâleddin, 17 Aralık 1273 Pazar günü, 66 yaşında iken Konya’da vefat eder.
Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, vefat gününü, en büyük sevgili olarak bildiği Allah’a kavuşma anı olarak belirttiği için, o gece “Şeb-i Arûs” yani “Düğün Gecesi” olarak kabul eder.
Bu topraklardaki kardeşlik, sevgi ve şefkatin kurulmasında, kadim medeniyetimizin inşa edilmesinde ve bugünlere kadar gelmesinde hiç kuşkusuz Hz. Mevlâna’nın büyük payı vardır.
Körelmeye yüz tutmuş hassasiyetlerimizin, hırs ve güç tutkusuyla kararmış kalplerimizin Hz. Mevlana’nın rehberliğiyle yeniden bir doğuşa muhtaç olduğu bir zamana şahitlik etmekteyiz.
İlim, hikmet, irfan, sevgi, merhamet ve adalet gibi hayata anlam ve değer katan kavramların giderek yıpratıldığı bu günlerde onun yol göstericiliğine ne kadar da ihtiyacımız var. Mevlâna’nın hikmetli sözleri, irfanla yoğrulmuş öğütleri; yaşlı dünyamızın bugün muhtaç olduğu büyük kardeşlik ikliminin şifrelerini taşımaktadır.
Hz. Mevlâna asırlar öncesinden ‘İnsan yeter ki iyilik arasın. Onda kötü bir şey kalmaz.’ İfadesiyle ihlas ve muhabbeti ihya ederek hayatımıza ışık tutmaya devam etmektedir.
Mevlâna bizim ortak tarihimizdir, kültürümüzdür, değerimizdir. Mevlâna sekiz asır önce Anadolu topraklarına gelmiş, hikmetle kaleme aldığı Mesnevisi ile Anadolu’ya millet olma şuurunu mayalamıştır.
Bizler, Yunus Emrelerin, Hacı Bayram-ı Velilerin, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Ahmet Yesevîlerin, Mevlanaların ve Şems-i Tebriz’i gibi büyük şahsiyetlerin muhabbet ikliminde yoğrulan bir medeniyetin mirasçılarıyız.
Bizim bir derdimiz var. Bizim derdimiz; ecdadımızın emanetini sağ salim gelecek nesillere teslim etmektir. Derdimizi seviyoruz. Mevlana’nın dediği gibi: “Derdimi seviyorum. Biliyorum ki derdimi veren de beni seviyor. Seven sevdiğinin nazını çekiyor. Sevilen çekmesin de neylesin.”
Güzel ahlâk, dürüstlük, cömertlik, alçak gönüllülük, sabır, Hakk’a şükretmek gibi pek çok erdemi ele alıp bu faziletlerin eğitimini verir Hz. Mevlâna bizlere. Toplumun ahlaki seviyesinin yükselmesinin nasıl olması gerektiğine işaret eder. Seslenir hepimize Hz. Mevlâna “Birini tanıyamadıysan, Kimin ve neyin peşinde olduğuna bak! Anlarsın…”
Hz. Mevlâna’nın “Bizarım” yani “şikayetçiyim” diye başlayan meşhur bir rubaisi aklıma geldi.
Bugün bizde bizarız.
Hz. Mevlâna’yı popüler kültürün, ticari bir tüketim metası haline getirenlerden bizarız.
Hz. Mevlâna’yı semaya indirgeyerek düğünlerde ve derneklerde bir obje olarak kullananlardan bizarız.
Hz. Mevlâna’nın sadece yaşam koçu olarak görülmesinden bizarız.
Hz. Mevlâna’yı İslam’ın dışında başka bir yere konumlandıranlardan bizarız.
Hz. Mevlâna’nın Mesnevi’sinin bir aforizmalar derlemesi olarak görülmesinden bizarız.

Mevlâna’nın yeşertmeye çalıştığı sevgi, insanı Allah’a ulaştıran, Kur’an ahlakını yaşatan ve Hz. Peygamber’in sünnetine uymaya davet eden ilahi bir sevgidir, aşktır.
Mevlâna hazretleri diyor ki; ‘Koyunun kurttan kaçmasına şaşılmaz, şaşılacak şey koyunun kurda gönül vermesidir.’ Hem ülkemizde hem de tüm İslam dünyasında kendi inancına, kendi medeniyetine düşmanlık edenlere karşı siz kıymetli kardeşlerimin verdiği mücadele bizleri yarınlarımız adına umutlandırmaktadır. Bu vesile ile sizlere tekrar teşekkür ediyorum.
Mevlâna Celâleddîn-i Rumi’nin şu sözleri hepimiz için bir rehber olmalıdır:
“Her insan yağmur damlası gibidir. Kimisi çamura, kimisi gül yaprağına düşer.”
“Her şey gelip geçici ey gönül. Bak, az önce aldığın nefes bile geldi geçti. Sen bâki olana râzı ol.”
“Kitap ruhun gıdası, aklın ilacıdır.”
“Öfke rüzgar gibidir, bir süre sonra diner; Ama birçok dal kırılmıştır bile.”
“İnsanları; kitaplar gibi düşünün ve kapaklarına bakıp aldanmayın ; Asıl değerini okumaya başlayınca anlarsınız.”
“Allah’ın verdiği de, vermediği de imtihandır.”
“Üzülme Can! Doğruysan zarar gördüm deme. Bil ki iyiler mutlaka kazanır.”
“İnsanın ilim ve edebi, en büyük varlığıdır; Eskimez, çürümez, kaybolmaz.”
Kuran’ı Kerim ve sünnetle yoğrulmuş bir aşk ilmihali olan Mesnevi’yi lütfen başucu kitaplarımızdan biri yapalım.
Hz. Mevlâna dostlarını sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.