Etkili değişim ve dönüşüm aracı; Televizyon

Niyazi Kaya
Doç. Dr. Niyazi KAYA 01/06/1975 yılında Trabzon'da doğdu. İlk,orta ve lise öğrenimini Trabzon'da tamamladı. 1996 Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Öğretmenliği Bölümü'nü bitirdi. Aynı üniversiteden 2003'de yüksek lisans, 2012 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Orta Öğretim Sosyal Alanlar Ana Bilim Dalı Coğrafya Öğretmenliği Bilim Dalı Doktora Programı doktora derecesini, 15 Nisan 2020 tarihinde Üniversitelerarası Kurul Başkanlığınca verilen Doçentlik ünvanını aldı. Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı farklı birimlerde coğrafya öğretmeni, ders kitabı yazarı, proje hazırlama, uygulama ve değerlendirme sorumlusu, şube müdürü ve daire başkanı olarak görev yaptıktan son 13/02/2020 tarihinde Lahey Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri olarak göreve başlamıştır. Coğrafya, coğrafya eğitimi, cevre eğitimi, öğretmen eğitimi, sosyal bilgiler, insan hakları eğitimi vb. konularda ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış makaleleri, kongre ve sempozyumlarda sunulmuş bildirileri vardır. Sürdürülebilir kalkınma için doğa ve çevre eğitimi, ölçme ve değerlendirme, eğitimde ulusal ve uluslararası standartlar ve yeni uygulamalar, bin yılın kalkınma hedefleri, herkes için eğitim, kamu etiği, stratejik plan hazırlama, proje hazırlama, izleme ve değerlendirme, çevre eğitimi, Türkiye Coğrafyası ve jeopolitiği, siyasi coğrafya vb. gibi konularda eğitimler vermektedir. İngilizce bilen KAYA, evli, bir erkek ve bir kız çocuk babasıdır
22.03.2021
591
A+
A-
Etkili değişim ve dönüşüm aracı; Televizyon

İçerisinde bulunduğumuz iletişim çağında başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçları, hayatımızın her alanına tesir etmiş uykuda geçirdiğimiz zaman dışında olmazsa olmazımız haline gelmiştir. Bu durum dünyanın hemen her yerinde ister yoksul, ister zengin,  ister çok eğitimli olsun neredeyse tüm insanlar için geçerliliğini korumaktadır. Hiç kimsenin kitle iletişim araçlarının -olumlu veya olumsuz – etki alanının dışında kaldığını söylemek mümkün değildir.

Kitle iletişim araçlarının etkileri üzerine çok şeyler yazılmış ve çok sayıda araştırma yapılmış ve bu araçlar birçok açıdan eleştirilmiştir Hiç kuşkusuz bu eleştiriler, bu araçların birey ve toplum üzerindeki etkilerinin geniş boyutlarda olmasından kaynaklanmaktadır.

Kitle iletişim araçları, birey ve toplumun haber alma, eğitme, eğlendirme, toplumsallaştırma ve kültür aktarma gibi çeşitli açılardan ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu açıdan bakıldığında teknolojinin önemli buluşlarından birisi olan televizyonun günlük hayatımıza katılması önemli değişimlere neden olmuştur, olmaya da devam etmektedir.

Başlangıçta ana amacı habercilik olan televizyonun işlevlerinin çeşitlenerek eğlendirme öne geçmiştir. Dünyanın her hangi bir yerinde meydana gelen olayları anında ve görüntülü olarak izleyiciye sunan televizyonun izlenirliği, özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde diğer kitle iletişim araçlarına göre daha fazladır. Bu ülkelerde okuryazarlık oranının düşük olması televizyona olan ilginin yüksek olmasında temel parametre olarak kabul edilmektedir.

Televizyonun haber verme işlevinin yanı sıra bireyin ve toplumun çeşitli açılardan eğitmesini de katkı sağlamaktadır. Televizyonun hem göze hem de kulağa hitap etmesi, verdiği bilginin kalıcı olmasını sağlamaktadır. Bir araç ne kadar çok duyu organına hitap ederse, insanı etkilemesi, fikir ve bilgi noktasında onu eğitmesi o kadar kolay ve kalıcı olmaktadır. Çünkü insanlar gördüklerinin % 75’ini, duyduklarının % 13’ünü, dokunduklarının % 6’sını hafızalarına kaydetmektedirler. Başka bir ifadeyle bir insan hem duyup hem de gördüğünün % 83’ünü hafızasına kaydetmektedir.  İçeriği iyi hazırlanmış, izleyici kitlesinin eğitim ihtiyacını gözeten programlarla okuryazar olmayanlara, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite mezunlarından, eğitimini yanda bırakmış olanlara, yeteneklerini geliştirmeye çalışanlardan, geri kalmış bölgelerde yaşayıp kendini kültürel noktada yetiştirmeye çalışanlara kadar geniş bir kitlenin hem örgün olarak hem den yaygın olarak eğitilmesini sağlayabilir.

Televizyonun sosyal fonksiyonlarından bir tanesi de insanları, günlük yaşantının sıkıntı ve stresinden bireyleri uzaklaştırarak eğlendirmektir. Günlük hayatın stresi ve yorgunluğu içerisinde bitkin düşen insanların, eve gelince çoğu zaman ilk olarak yaptığı iş, televizyonun kumandasını eline alıp kanallarda gezinti yaparak eğlenceli program bulmaya çalışmaktır. Gayr-i ihtiyari olarak yapılan bu davranış, aslında insanın televizyonu bir eğlendirme aracı olarak görmesinden kaynaklanmaktadır.

İnsanın toplumsal olarak varlığını devam ettirebilmesi için etrafındaki diğer insanlarla iletişim içinde olması gerekir. İnsan bunu, çoğu zaman yüz yüze bir ilişki kurarak gerçekleştirir. Bunu yapamadığı zaman da çeşitli iletişim araçları yardımıyla bu ihtiyacına gidermeye çalışır. Şehirleşmeyle beraber çalışma hayatında uzun süre vakit geçiren insanların sosyal hayata yeterince vakit ayıramamasından dolayı insanlar arası iletişimin sağlanmasında ve insanların toplumsallaşmasında, televizyonun rolü daha fazla öne çıkmıştır.

Toplumsallaşma tanım olarak; kişinin toplumun içine girerek, toplumsal yapıda geçerli olan değerleri ve davranış biçimlerini öğrenerek, içselleştirmesi ve toplumun bir ferdi hâline gelmesi olarak tanımlanmaktadır.

İnsanın toplumsallaşmasını sağlayan araçlar içerisinde, televizyon önemli bir yer tuttuğunun bilimsel olarak konulmasının bir sonucu olarak programcılar veya karar alıcılar toplumsal hayatın gerektirdiği kuralları benimsenmesi, farklı düşünce ve yaşam tarzlarına ilişkin kalıp yargıların değişmesi için içerikleri oluşturarak izleyicilere sunmaktadır. Bu şekilde belli bir amaca yönelik olarak oluşturulmuş içeriklere yoğun bir şekilde kalan izleyicilerin, tabu olarak görülen konularda bile görüşlerinin değişmeleri, toplumsal değer yargı ve kalıplarında keskin dönüşler yaşamaları sağlanabilmektedir.

Bir kitle iletişim aracı olan televizyon, toplumun kendisine dair imajının, davranış kalıplarının ve inanç ve kanaatlerinin oluşmasında belirleyici bir unsurdur. Günümüzde eğitici ve öğretici faktörlerden hiçbiri ister din, ister eğitim, ister sanat, ister bilim olsun topluma televizyon kadar etki edememektedir. Çünkü insanlar eğitim seviyeleri farklı olsa da, başka bir dine inansa da, ekonomik ve sosyal düzeyi farklı bir çevreye sahip olsa da birlikte aynı kaynaktan yani televizyondan beslenmektedir.

Televizyonun birleştirici ve bütünleştirici etkisi kullanılarak toplumunun maddi ve manevi değerler bütünü olarak tanımlanan kültürü genç kuşaklara aktarmak mümkün olabilir. Televizyonun kültür aktarma fonksiyonu, onun diğer işlevlerinin içinde gizlidir. Haber programlan, reklamlar, diziler ve belgeseller aynı zamanda bir kültür üretme ve aktarma mekanizmalarıdır. Örneğin yukarıda sayılan alanlara ilişkin eğitim programlan, bireylerin o alanlarda bilgilenmesini sağlayarak, yeni bir kültürün oluşumu için zemin hazırlayabilmekte, reklamlar yeni bir kültürel yaşantıyı (giyim tarzı, yeme- içme, konuşma vb.) empoze edebilmektedir. Televizyonda yayınlanan dizi filmlerin kültürün oluşumu, şekillendirilmesi ve aktarılmasın da ayrı bir yeri vardır. Bu dizilerde örneğin bireyler arası ilişkiler, insanların yaşam biçimi, giyimleri, konuşmalar, bir yere oturmaya gitme veya misafir kabul etme biçimleri yeni bir kültür oluşturabileceği gibi, var olan kültürü de şekillendirebilmektedir. 

Ülkemiz, güçlü ve kadim bir kültürel geçmişe sahip olmasına rağmen medya sektöründe uzun yıllardır özellikle küreselleşmeyle beraber hızlanan kültür emperyalizmi karşısında tutarlı bir politika izlenememesinin bir sonucu olarak kültürel yozlaşmayla karşı karşıya kalmıştır. Bunun somut örneklerini açık bir şekilde toplumumuzda görmekteyiz. Edirne’den Karsa’a, Samsun’dan Antalya’ya, Diyarbakır’dan İzmir’e nereye gidersek gidelim yeme, içme, giyinme, eğlenme, aile içi ilişkiler, misafir kabul etme gibi çeşitli yaşantı alanlarımızın formunda bir değişmenin olduğu aşikârdır. Amerikan tarzı “fast-food”ların yaygınlaşmasıyla geleneksel yemek kültürümüz ve beslenme alışkanlıklarımız alt üst olduğu, özgürlük ve rahat yaşam sloganlınla giyim tarzımız değişmiş, “rock müzik”, “disco” ve “bar”lar eğlence kültürümüzün bir parçası olmuş, misafir kabul etme ve ev oturmalarımız, geleneksel kültürün dışında farklı bir şekle bürünmüştür.

Ekonomik açıdan güçlü olan ülkeler, bu güçlerini pekiştirmek için kendi kültürlerini dünyaya pazarlamaktadırlar. Bunun için kullandıkları en önemli araç ise geçmişte televizyon ve sinemaydı. Günümüzde ise bu ikisinin birleşimi olan Netflix, Puhu TV, Amazon Prime gibi dijital medya platformları etkin olarak kullanılmaktadır. Yayınlar, onları hazırlayanların düşünce ve yaşam tarzını ve de dünya görüşünü yansıtır. Bu nedenle güçlü olan ülkeler, diğer ülkelere ihraç ettikleri programlar vasıtasıyla kendi kültürlerini de o ülkelere taşıyarak, halkın sosyokültürel yapısında belirleyici bir etki yapmaktadırlar. Neil Postman, televizyonun kültür üzerindeki etkisini şu çarpıcı ifadelerle anlatmaktadır: “Bir kültüre alfabeyi sokarsanız; o kültürün bilme alışkanlıklarım, toplumsal ilişkilerini, topluluk, tarih ve dinle ilişkili nosyonlarını değiştirirsiniz. Bir kültüre taşınabilir türde matbaayı sokarsanız yine aynı sonucu elde edersiniz. Görüntülerin ışık hızıyla iletilmesini sağlarsanız, bir kültür devrimi yaparsınız.

Adı ister televizyon ister dijital medya platformu olsun medya araçlarını kullanarak iyi hazırlanmış bir içerik ve güçlü oyuncu kadrosuyla milletine ve devletine bağlı, kadim medeniyetini tanıyan ve yaşatan batı değerlerine ve yaşam biçimlerine karşı kendisini koruyabilen insan fıtratına, Hz. Peygamber sevgisine sahip, Allah’ı bilen ve onun rızasını gözeten işler yapan bir gençliğin inşa sürecine katkı sağlayacak nitelikli içeriklere sahip programları uygulamaya koymak zorundayız.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.