Disleksiğiz Hepimiz; Afetlerden ve Felaketlerden Bile Öğrenemiyoruz!

İsmail Akbıyık
21-07-1977 yılında İstanbul Üsküdar'da doğdum. Aslen Çankırı-Ilgazlı'yım. İlk ve orta öğrenimimi Bitlis ve Karabük'te liseyi Çankırı -Çerkes'te 19 Mayıs Lisesinde bitirdim. Lisans ve tezli yüksek lisansı Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde yaptım. Meslek yaşamıma Konya ili Kulu ilçesinde öğretmen olarak başladım. Ankara'da çeşitli okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptım daha sonra Çalışma Bakanlığına bağlı CASGEM başkanlığı yaptım. Şu an Çalışma Genel Müdürlüğünde kariyer uzman olarak görev yapmaktayım. Çeşitli STK larda kuruculuk ve yöneticilik yapmaktayım. İngilizce ,orta düzeyde Almanca ve Osmanlıca bilmekteyim. Evli ve iki çocuk sahibiyim.
27.02.2023
1.299
A+
A-

İnsan türünün tarih boyunca karşı karşıya kaldığı ve hayatında neredeyse olağan halini almış felaketler dizisine afet diyoruz.

Depremler, yangınlar, salgın hastalıklar, kasırgalar, tsunamiler, seller hepsini birer afet diye tanımlıyoruz.

Ülkemize baktığımızda deprem gerçeğini her şeyiyle görüyor, yaşıyor ve hissediyoruz. Deprem kuşağında yer alan, neredeyse ülkenin üçte ikisinin ve büyük illerin deprem kuşağında olduğunu görüyoruz

Deprem, insanın tabiattaki İlahi yasalarla ve tabiata tecelli eden esma-i hüsna ile uyumlu yaşamayı sağlayamamanın peşin bir uyarısıdır.

Doğadaki olay olarak “afet”, her şeyin Yaratıcısı Yüce Mevla tarafından insanoğlunu test eden, aklını kullanıp kullanmadığını sınayan olaydır. Rabbi kulunu sınar ama Kul Rabbini sınayamaz.

Yüce Mevla Kur’an’ı Kerim’de “Zilzal” (Zelzele ) suresi ile bu olayı  akıl sahiplerine izah etmektedir. Bunları düşünenler için İlahi bir ikaz ve bir uyarıcı olduğunu bildiriyor.

Deprem dediğimiz bu afetten ve diğer afetlerden bir şey öğrenebildik mi? Yoksa ders devam mı edecek? Disleksi miyiz hepimiz?

Bunu sorarken aslında bir şey öğrenemediğimizi anlatmaya; hatta tabiat okuryazarlığı konusunda disleksik olduğumuzu vurgulamak istiyorum. 

Neleri öğrenemedik? Öğrenme güçlüğümüzün nedenleri nelerdir?

***

Birincisi; Allah’ın hiçbir canlıya vermediği ve bize bahşettiği “akıl” denen nimeti ne yazık ki kullanmadığımız gerçeği ile yine karşı karşıyayız.

Bilim akılla olur. Allah’ın izin verdiği çerçevede ilimle gerçekleşir. İlim ortaya koyar. Tedbirleri sunar. Bilimin verileri ne yapılacağını ne yapılamayacağını ortaya koyar

Bizler ne yazikki ilim ve bilimin yerine duyumlarımızı ve boş verme hali ile olaylara bakıyoruz. Bu da felaketlerin sonuçlarının acı sonuçlar doğurmasına neden olmaktadır. Aklı ve bilimi ön plana almış olanlar bu tür afetlerde hem az kayıp veriyorlar, hem de yıkımı en aza indirgeyerek acılarını azaltıyorlar.

Her yerde anlatıyorum, yazıyorum; yine yazacağım, usanmadan yazacağım, usanmadan anlatacağım. Okumayan dolaysıyla da akıl edemeyen bir millet olduk. Düşünmeyi hep başkalarından bekleyen bir milletiz. Okumadığımız ve idrak edemediğimiz için de bu tür yaşanan felaketlerden de hiç ders çıkarmıyoruz. Belli bir süre sonra unutuyoruz. Hiçbir şey yaşamamış gibi davranıyoruz. Acının en üst esik düzeyini yaşıyoruz ancak sonra hicbirsey yaşamamış duyarsızlığı ile yaşama devam ediyoruz.

Biz bu şekilde davrandıkça afetlerden korunmayı ne yazık ki öğrenemiyoruz, öğrenemeyeceğiz de.

Çünkü milletçe afet okuryazarlığı konusunda tam bir disleksiğiz.

***

İkincisi; yanlış anladığımız “kader” anlayışı bir felaket sonucunda da yaşananlara kader diyerek kendimizi teselli ediyoruz.

Kader tedbirle birlikte sonuçlar doğurur. Allah, nasıl yaşayacağımızı bilmektedir. Hangi kararları verip uygulayacağımızı bilmektedir. Nasıl çürük evler yapıp içinde cahil cesaretiyle oturacağımızı da bilir. Tüm bu bilmesi O’nun âlim-i mutlak olduğunu ve her şeyin öncesini, anını ve sonunu bildiğini gösterir. Bu bilme olayına kader denir. Kim suçlu; kötü zemine çürük binaları diken insan mı yoksa O’nun insana böyle evelr yapmamasını bilim yoluyla öğreten Rabbi’l âlemin mi?

Sorumlu kim? 

Peygamberimiz her defasında mealen “tedbirlerinizi alın, sonrasını Allaha bırakın” derken işlerimizi de O’na havale etmişiz. “Allah kerim” diyerek esbabı görmezden gelmek, O’nun adaletine iftira atmaktır. Kaderi ve kendi irademizi nerede, hangi aşamada nasıl paylaştıracağımızı bilemedik; daha doğrusu sorumluluktan kaçmaya çalıştık. Her şeyi kaderimiz diye haşa Allah’ı suçlar vaziyete girdik. 

Sen kalk, binaları inşa ederken kuralları hiçe say, malzemeden çal, fay hattında uzun ve temeli zayıf dayanaksız bina yap; sonra can ve mal kayıplarının sorumluluğunu O’na yükle! Böyle bir yorum, kendimizi aldatmaktan başka nedir?

Yaptığımız bu tür hataların sonuçları hep çok kötü ve fecaatle sonuçlanmaktadır. Bunun hesabını yüce Yaratıcı bu dünyada sormaktadır. Kaldı ki, öbür dünyada, büyük mahkemede eksiksiz bir şekilde soracaktır da.

***

Üçüncüsü; organize olamamak ve imkanlarımızı kullanamamak. Bu da yaşadıklarımız sonucu bizim bir başka disleksik yönümüz. 

Bakıldığında devletimizin büyük bir devlet olduğu tartışılmazdır. Ancak devleti harekete geçirecek bireylerde organize olamama sorunun olduğu her olayın sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Büyük büyük kuruluşları, afetle ilgili kurum ve kuruluşların kağıt üzerinde planlamalarının, olaylar meydana geldiğinde icraate geçemedikleri gözler önüne serilmektedir.

Bu planlamayı gerçek hayatta ve olaylar meydana gelmeden yapsak ne bu ölümler, ne de bu yaşanan dramlar olmayacaktır. Bu bizim afetlerden ders aldığımızı ve öğrenebildiğimizi gösterecektir.

Bizim organize olma, olaylar karşısında dirayetli durabilme ve anında harekete geçebilme yeteneğine acilen konuşmalıyız. Bu tür eğitim ve faaliyetlere başlamalıyız. Bu elzemdir yapılması gereken en önemli iştir. İhmale gelmiyor.

***

Dördüncüsü; hep söylediğimiz ancak uygulamada göremediğimiz liyakatsiz, ehliyetsiz, organize yeteneği olmayan, kriz yönetemeyen kişileri kurumların başına getirerek kendi felaketimizi de hazırlamışız. Ülke olarak bu hastalıktan acilen kurtulmalıyız

Müslümanlar olarak rehberimiz Kur’an’ı Kerim’de Allah “işi ehline verin” diyerek bizi uyardığı halde, bizler tam tersini yaparak sonuçlarına acı çekerek katlanır hale geldik.

Afetlerden ders almadığımız bir konuda eğitimsiz, ehliyetsiz, liyakatsiz kişileri hak etmedikleri yerlere getirmek ciddi bir problemdir. Bu kişilerin beceriksizliğinin sonuçları olan felaketler bizi kendimize getirmeli ve ehliyetsiz eğitimsiz kişileri önemli ve ehliyet gereken yerlere ikame etmemeliyiz.

***

Beşincisi; akıl ile birlikte ortaya çıkan fırsatı; eğitimi ıskaladık.

Eğitim bir davranış değişikliği sürecidir. Bu değişikliğin olumlu olması beklenir. Eğitimle yapılan bu türlü bir öğretim faaliyeti bu sonucu hedefler. Bizi disleksik olmaktan kurtarır.

Eğitim, insanı her şeye karşı tedbirli olmayı ona göre de yaşamayı öğretir. Bizde bu böyle olmamaktadır. Konuşmaya geldiğimizde eğitimle ilgili mangalda kül bırakmayız, eğitimi her şeyden üstünde tutarız; ama uygulamaya geldiğinde işimize gelmez olayları kendimize göre yorumlar eğitimi bir kenara isteriz.

O zaman disleksik olmayı hak etmiyor muyuz?

Eğitimi ciddiye almamanın sonucu ise tam bir zavallı çaresizliğidir. 

***

Altıncısı; en çirkini de unutmak!

Olaylar olduğunda o heyecanla olaya dört elle sarılmak, her şeyiyle mücadele etmeye çalışmak, belki bir süre sonra sanki her şey normale dönmüş bir daha yaşanmayacakmış gibi unutmak ve hatırlamak bile istememek.

Yapılacak iş ve işlemler karşısında duyarsız kalmak bilimin bulguları, ortaya çıkardığı gerçekleri duymak bile istememek. Tekraren olaylar afetler meydana geldiğinde de figan etmek sorumluluğu hep başkalarına yüklemek; bunlar yaşanıyor ve bu hallere devam edersek de yaşamaya devam edecek.

***

Sonuç olarak; akıllı insan kendini bir yılana aynı delikten ikinci kez ısırtmaz.

Çok büyük bir felaket yaşadık ve şu an on bir ilde on üç milyon insanı etkilediği bir küçük kıyamet yaşandı. Bu ve benzeri afetler yaşanacak; bunları bize bilim söylüyor. Bu afetlerin yıkıcılığından acı sonuçlarından en az düzeyde etkilemek için yukarıda bahsettiğimiz ve altı maddede kısaca özetlemeye çalıştığımız önlemleri ve bilgileri dikkate almalıyız.

Dikkate alırsak acılarımız azalacaktır.

Yeni bir yazımızda buluşmak dileğiyle

İsmail AKBIYIK/ Eğitimci

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.